18.01.2010
Japonya dan sonra Asya kültürünü az çok tanıdım diye düşünüyordum taa ki Tayland’a gelene kadar. Kamboçya da ise daha işin ne kadar başında olduğumu ve güney asya ülkelerini hiç bilmediğimi ve ne kadar geniş bir coğrafya olduğunu keşfettim. Tayland da geçirdiğim 1 aydan sonra hem vizemi yenilemek için giriş çıkış yapmak hemde çok merak ettiğim komşu ülke Kamboçyayı görmek için 1 haftalık bir program yaptım. Bankok dan Siem Reap’e gitmek için erkenden kalkıp Hua Lam Phong merkez tren istasyonuna erkenden geldim ve 6 trenine yetişdim. Otobüs ile sınıra yani Arunya Prathet’e gitmek 200 Baht ama tren 48 Baht. Yaklaşık 5 saatlik bir yolculuk da en uygun koltuğu bulmak için öncelikle treni başdan sona dolaştım. Genelde halkdan insanlar var, ortalarda bir yerde karı koca Avrupalı bir çift (Irma ve Steve) ve karşı tarafda Singapur dan gelen Kian’I gördüm ve onlara yakın oturmanın daha iyi olacağını düşünüp yerleştim. Irma ve Steve Yunanistan da yaşıyor, yazın bir restoran da çalışıyorlarmış. Sezonun bittiği dönemde 3 aylık Asya turuna Vietnam ve Tayland ile başlamışlar. Kamboçya da 1 ay gibi bir sure dolaşacaklar. HongKian ise spor hocası ve 1 hafta Tayland’ı dolaştıktan sonra Kamboçya dan geri dönecek.
Kamboçya hakkında Genel bilgi
Angkor krallığı bu bölgede kurulmuştur. En önemli eseri Angkor Tapınağıdır. (900-1250) arasında Fransız ve İngiliz sömürgesi oldu. (1710-1910)Ülke uzun zamanlar iç savaş yaşadı. Çin deslekli Kızıl Khmerlerülkeye egemen oldu. Pol Pot‘un ideolojisine göre ülkede sadece köylü sınıfı olmalıydı. Bu amaçla ülkenin tüm aydınlarını, bilim adamlarını, sanatkarları, ağır koşullar altında pirinç tarlalarında çalışmaya zorladı. Çalışamayacak olanları orta çağ işkence yöntemleriyle öldürdüler. Pol Pot yönetiminde dünyanın en büyük katliamlarından birini yaptılar. Verilere göre 3.3 milyon Kamboçyalıyı öldürdüler(1975-1979). Bu katliamlar Vietnam ülkeyi işgal edinceye kadar sürdü. Ülkede 1991 yılında seçimler yapıldı. Kızıl Khmerler 1997’de Pol Pot‘un ölümüyle tamamen dağıldılar. Bugüne kadar hiçbir Kızıl Khmer yargılanmamıştır.
Birçok Kamboçyalı, kendisini Khmer olarak tanımlıyor. Khmer’lerin Angkor İmparatorluğu, Güneydoğu Asya’nın büyük bölümüne yayılmış ve 10. ve 13. yüzyıllar arasında en parlak dönemini yaşamıştı. Daha sonra, Tayland ve Cham, yani günümüzde Vietnam tarafından yapılan saldırılar imparatorluğu zayıflatıp uzun bir gerileme döneminin başlamasına yol açmıştı.
Bu dönemi takiben 1863 yılında, dönemin Kamboçya kralının ülkeyi Fransız mandasına sokması ile 1887 yılında ülke Fransız Hinduçin’in bir parçası oldu. II. Dünya Savaşı’nda Japon işgalinin ardından, Kamboçya, 1949 yılında Fransız Birliği’nin içerisinde bağımsız hale geldi ve 1953 yılında tamamen bağımsız oldu. Beş yıl süren bir mücadeleden sonra, Komunist Khmer Rouge kuvvetleri Phnom Penh’i 1975 Nisan’ında ele geçirdi ve tüm şehirlerin ve kasabaların tahliye edilmesini emretti. POL POT başkanlığındaki Khmer Rouge rejimi sırasında, en az 1.5 milyon Kamboçyalı idam, şiddet ya da açlık gibi nedenlerle hayatını kaybetti. Aralık 1978’deki Vietnam müdahalesi ile Khmer Rouge kırsal kesime sürüldü ve 10 yıl süren Vietnam işgali başladı ve 13 yıl boyunca devam eden iç savaşı tetikledi. 1991 Paris Barış Anlaşması demokratik seçimleri ve Khmer Rouge tarafından tam olarak uyulmayan ateşkesi zorunlu kıldı. Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen seçimler, denge dönemi görüntüsünün yenilenmesine yardımcı oldu ve Khmer Rouge’un son üyeleri 1999 yılının başlarında teslim oldu. Hizip savaşı, 1997’de ilk koalisyon hükümetininin sona ermesine neden oldu, ama 1998 yılında ikinci tur ulusal seçimler sonucu başka bir koalisyon hükümeti kuruldu ve politik istikrarı yeniledi. 2003 Temmuz’unda yapılan seçimler oldukça rahat geçti, ancak koalisyon hükümetinin kurulmasından önce fikirleri çatışan siyasi partiler arasındaki müzakereler bir yıl boyunca sürdü. Ülke çapında yerel seçimler ise 2007’de, ulusal seçimler ise 2008’de gerçekleşmiş.
Tanışma sırasında gümrük den geçerken nelerle karşılaşabileceğimiz hakında bilgi alışverişinde bulunduk ve birlikte seyahate devam etmeye karar verdik. Daha once internet den bir çok uyarıyı hepimiz okumuşuz, gümrük de simsarların olduğu ve sanki vizeyi onlar alıyormuş gibi tutturabildikleri kadar para aldıkları ve gümrük memurlarının da rüşvet istediğini biliyoruz ve bu konuda temkinli olmaya kararlıyız.
Trenden indikten sonra 2 şerli ayrılıp tuktuklarla (arka koltuklu motosiklet aracı) sınara gitmek için 20 şer Baht dan anlaştık. Herhelde yine taktik, her ne kadar birlikte gideceğiz desek de bizim tuktuk önden gidip aradaki mesafeyi açdı. Sınıra yakın bir yerde bizi gümrük yerine bir binanın önüne getirdi, tabelasından resmi bir yermiş ve vizele oradan alınıyormuş imajı veren yerde durmaya çalıştığında ısrarla istemediğimizi söyleyince mecburen gümrük alanına getirdi. 10 dakika sonra diğer arkadaşlar geldi onlara da aynı taktiği uygulamışlar. Neyse ki ilk raundu kazasız atlaktdık diye sevindik. Artık yaya olarak Tayland gümrüğünden geçdikten sonra 50m ilerde Kamboçya gümrüğüne geldik. Sınır üniformalı birileri pasaportlarla birlikte 1000 Baht istedi biz kapıda da kocaman yazan “20 US$” ödemekde kararlı çıktık, 100 Baht fazlasını bile “harçlık” olarak vermedik. Pasaportlarımızda kocaman Kamboçya vize sayfası ile çok basit sınır kontrolünden geçtik, orada bile web cam le fotoğraf çekiyorlar. Gümrük binası oldukça eski ve basit, her yerde “eğer çocuklara yönelik cinsel istismar olayları görürseniz lütfen polis merkezine ihbar edin” diye uyarı yazıları vardı. Bu aşamayı da sorunsuz atlatıp 1 aylık vizemizi aldıktan sonra Siem Reap’e gitmek için vasıta aramaya başladık.
Bir kaç taksi denemesinden sonra ısrarla bizi otogar’a ücretsiz götüreceğini söyleyen minibüse bindik. Çok ön yargılıyız ya bedava götüreceğine inanmıyoruz oysa otogar gümrük den uzak bir yere yapıldığı için
devletin ücretsiz servisiymiş. Gerçekten de yeni Alana gittik ama neden gümrüğe çok yakın yere değilde bu kadar uzak bir yere yaptıklarını anlamadık, bu tursitler için ekstradan bir ulaşım, ama belki de amaçları bu, şehir merkezindeki insanlara rant çıkarmak. Siem Reap’a 1.5 saatlik bir mesafedeyiz ve otogardan otobüsler düzenli gidiyor. Eğer yalnız yada 2 kişi seyahat ediyorsanız doğru bir seçenek ama biz 4 kişi olduğumuz için 10 ar dolar’a taksici ile anlaştık, otobüs 7 dolar. Bu arada hemen fark ettik ki Kamboçya da en küçük yer de bile Amerikan doları geçerli bir para, eğeraldığınız şey 1 dolardan az ise size üstünü kamboçya parası olarak veriyor. Hesaplaması da kolay 1 dolar 4000 Ripe
Sonunda Siem Reap’e geliyoruz ama dediklerine göre şehir merkezine girmiyorlar bizi girişde bıraktığı yerde yerel motosiklet ve tuktuklar karşılıyor. Beni ayrı bir motora bindiriyorlar, Irma ve Steve tuktuk ve Kian ise başka bir motor iel devam ediyoruz. Kalacak yer rezervasyonumuzun olmadığını öğrenince bizi bir paniyona götüreceklerini beğenmezsek kalmayabileceğimizi söylüyorlar ama bunu söyleyen çocuğun ingilizcesi oldukça iyi ve güven verici. Yolda bir ara ayrı düştük diye panik oldum, ben ısrarla arkadaşlarımdan ayrılmak istemediğimi söyledim ama işine gelmeyince İngilizce anlamıyorJ sonunda baktımki bizim çift de gelmiş ama Kian ortada yok. Bizi getirdikleri Angkor Western Lodge da odalara baktık, oldukça geniş, klimalı oda için 7 dolar istiyorlar, hoşumuza gitti ve yerleştik.
Şehirde en büyük gelir kaynağı turizm, Angor Wat’a gelen turist sayısı özellikle Angelia Julie nin filminden sonra inanılmaz artmış. 2 yıl önce buraya gelen Ali Fuat abi yolların çok kötü olduğunu söylemişdi ama 2 yılda bile iyi gelişmeler olmuş anlaşılan çünkü öyle içimizi dışımıza çıkartacak köyü yollar görmedik.
Restoran da yorgunluk biralarımızı içerken bir gün önce Bankok dan gelmiş İtalyan bir grupla tanıştık. Güney asya da Avrupalı, Avusturalyalı,USA , Canadalı bir sürü sırt çantalı turist görüyorsunuz her yerde ama Türk yok. Içlerinde onlardan farklı biri var, “where are you from” derken öğrendimki Mustafa Urfa dan geliyor ve Bankok da tanıştığı gruba takılmış birlikte gelmişler. Urfa dan yola çımış Mustafa, 3 yıldızlı bir otelin sahibi, 1 ay Çinde, bir süre de Bankok da kalıp diğer grupla Kaosan Road da tanışıp birlikte gelmişler. EEE dünya küçük , bir de diyorlarki buralara pek Türk gelmez, bak sen şu işe ki gelen nadir insanlarda koca ülkede aynı pansiyonda karşılaşıyorJ Bundan 3 gün önce de bizim arkadaşlar Hasan ve Uğur buradalardı, onlar benden 3 gün öndeler, tarihlermiz uymadığı ve onlar 2 hafta kalacağı için ayrı geldik.
Dinlenme faslından sonra hem çevreyi dolaşmak hemde yemek yemek için çıktık.
Siem Reap küçük bir şehir, kaldığımız pansiyon merkezde ve her yere yürüyerek gitme şansı var. Bazı büyük ve pahalı oteller de var şehrin dışında onlar genelde grup olarak gelen turistlere hizmet ediyor sanırım. Akşam yemeğini küçük biranın 50 cent olduğu bir yerde yedik oldukça güzel bir yemekle neşemiz iyice yerine geldi. Bu arada Kian’I gördük, motorun getirdiği pansiyonu pahalı bulmuş ve başka bir yer aramış, 1 dolara bir yer bulmuş. Tabi bizimki onun yanında çok lüks kalıyor ama eğer bütçeniz kısıtlı ve cibinlikli ortak bir yerde uyuyabilirim diyorsanız bu seçenekde mevcut. Artık günün yorgunluğu iyice çöktüğü için dolarımıza çekildik ama bu arada ertesi gün için benim ulaşım aracı ayarlamam lazım. Diğerlerini daha fazla vakti olduğu için daha sonraki gün gidecekler. Pansiyon her konuda yardımcı olup organizasyonu yapıyor. Kaldığım GH : Angkor Weatern Lodge, www.angkorwesternlodge.com
19.01.2010
Ertesi gün Angor wat da gün doğumunu seyretmek için saat 5 de beni pansiyona getiren Joni gelip alacak. Bütün günü gezdirmesi için 12 dolara anlaştık. Aslında ücret sizin pazarlık gücünüze bağlı, aynı fiyata 2 kişilik tuktuk da kiralamanız mümkün ama 1-2 dolar için fazla zorlamadım.
Ertesi sabah tam 5 de Joni beni kapıda bekliyordu, sabahın ilk satlerinde motor yerine tuktuk kirlamadığım için pişman oldum, hem tehlikeli geldi çünkü bende kask yok, hem de inip binmesi zor geldi ama artık yapacak bir şey yok. Üstelik 1-2 saat sonra alıştım ve heyecanlı gelmeye başladı. Biraz heyecanın bir zararı olmazJ
Gün hafif ayarmaya başladığında tapınağın kapısına geldik, günlük giriş ücreti 20 dolar ama 3 günlük alırsanız 40 dolar dı, ben günlük giriş alıp geçtim. Joni beni girişde bıraktı, işim bittiğinde genelde şoförlerin olduğu yerde bekleyeceği yeri gösterdi. Her yerde görülen muhteşem anıtın olduğu yere kalabalıkla birlikte yürüdüm ve bu saatde gelen kalabalığa hayretler içinde baktım. Gün doğumu nu seyretmkle güne başlamak isteyen yüzlerce turist tapınağın karşısında, nergis çiçeklerini olduğu küçük göletin çevresinde oturmaya başlamışlardı. Çay bahçesinini verdiği plastik sandalye ye oturmanın bedeli 1 dolara çay yada kahve içmek, bende sabah kahvesinin hevesine oturdum ve herkes gibi güneşin doğup bize güzel manzaralar vermesini bekledim.
Gün doğumunu izlediğimiz alandaki küçük göldeki Nergiz lerin ansımaları da ortama ayrı bir güzellik katıyor.
Bu arada bizim pansiyonda kalan Urfalı Mustafa ve İalyan kızlarla karşılaştık. Bekleki güneş doğsun, her an bulutların dağılmasını ve güneşin bu günde görünmesini bekledik ama nafile, maalesef kısmet değilmiş. Yine de ertesi 2 gün yağışlı olduğunu düşünürsek şanslı idim ve güzel kareler yakaladım. Çevreyi fotolayıp tapınağın içine doğru gezmeye başaladım.
Angkor Vat, Kamboçya‘nın Siem Reap kentinde yer alan, Kral II. Suryavarman adına yapılmış bir tapınaktır. Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan tapınak 12. yüzyılda inşa edilmiş olmasına karşın günümüze dek oldukça iyi bir korunma altında ulaşabilmiştir. Bölgedeki tek dinsel yapı olarak günümüze kalmış olup, önce Vişnu adına bir Hindu tapınağı olarak, daha sonraki dönemlerdeyse bir Budist tapınağı olarak kullanılmıştır. Khmer mimarisinin en önemli örneklerindendir. Kamboçya ile özdeşleşen yapı ülkenin ulusal bayrağının üstünde de betimlenmektedir. Ülkeye gelen turistlerin en çok ziyaret ettiği yerdir.
Angkor Vat, Hinduizm‘de Tanrıların yaşadığı yer olduğuna inanılan Meru Dağı‘nı simgeleyen dağ biçili kubbeleri ve galerili (balkon) avlusuyla Hmer mimarisinin iki ana ögesini taşımaktadır. Tapınağın çevresinde 3.6 km uzunluğa denk gelen kalın duvarlar ve hendekler bulunur. Tapınağın dört bir köşesinde birer küçük, ortasında bir büyük kubbe bulunur. Birçok Angkor tapınağının aksine Angkor Vat batı yönüne bakar.
Uzun duvarlada herşeyi resmettikleri duvardaki kabartma resimlerin eminim çoook hikayesi vardır. Çok meraklı olan insanlar buraya 3 gün boyunca geliyor. Eğer ilginiz bilginiz çoksa gerçekten 3 gün gezilebilir herhalde ama benim için 1 gün yeterliydi.
Ana bölgeyi gezdikten sonra 8 gibi “Cani” yi buldum bir sonraki durağımıza gittik. Asya da herkes takma ad kullanıyro, tursitler içni hatırlaması kolay, ama ilhinç olan Tayland da herkesin takma adı var ve turistler için değil kendileri kullanıyorlar.. Alanlar gerçekten büyük ve vasıtasız gezmek mümkün değil. Girişde elimize krokinin de olduğu bir broşür vermişlerdi. Zaten benim bu konuda çok fazla kafa yormama gerek kalmadı Coni nereye hangi sıra ile götürceğini biliyor.
2. durağımız “Angkor Thom”, aslında anlatılacak çok şey vardır, meraklısı rehber tutup anlattırıyor, ben ucuzcu turist daha sonra internet den bakar öğrenirim deyip bol bol foto çekmekle yetiniyorum. 3. Durak dan önce Cani nin kaldığı 12 nolu yere gidiyorum, kahvaltı yapmadım ama aç olmamam rağmen birr şeyler yemem gerektiğini hissediyorum. Pek lezzetli olmayan noodle çorbası içip biraz dinlenip kalkıyoruz. Ben siparişi verdikten sonra Cani de mutfakdan yemeğini alıp yiyor.
Kamboçya da küçük ve yabancı ürünlerin satıldığı marketler bulabilirsiniz ama fiyatları inanılmaz pahalı. Her şey dolar etiketli ve sadece turistlere hitap eden pahalı marketler. Tapınak da da yemekler dolar cinsinden tabiiki ve fiyatlar normal olarak dışarıya gore biraz pahalı ama genede bizim turistik tesislerimize göre oldukça ucuz kalıyor.
3. durağımız ağaç kökleri ile ünlü ve daha önce çok fotoğrafını gördüğüm “Ta Prahom” bu arada diğer arkadaşlarla da karşılıp selamlaşıyoruz. Ben yalnız gezdiğim için 4 kişi gezen gruba göre daha pratik hareket ediyorum, kimseyi beklemem gerekmiyor. Grupda ki insan sayısı ne kadar artarsa gezme süresi de o kadar uzuyor.
Bu arada tapınağın her yerinde restorasyon yapıldığına dair tabelalar var ve çoğu Hindistan veya Japonya dan gelen desteklerle yapılıyor. Tabiiki bir çok Japon turist grubunu görmek de şaşırtıcı değil.
Belki 5 sene sonra buralar çok daha kalabalık ve restore edilmiş olacak ve tabii daha pahalı. Bu durakdan sonra da café de oturup hindistan cevizi içiyorum. Bu arada yanıma 2 genç kız geliyor, amaçları yaptıkları incik boncukları satmak.
Bildikleri sınırlı İngilizce ile nereli olduğumu soruyorlar, ülkeni söğrenince hemen başkenti ve 1- 2 şey söyleyip seni etkiliyorlar, gerçekten Türkiye deyince hemen başkenti Ankara olduğunu ve Atatürk’ü bildiklerini söylüyorlar. Demek ki gelen Türkler bu kadarını öğretmiş. Oralara pek Türk gelmediğini söylüyorlar.
Herhalde çoğu gerçektir ama biraz da acındırmak için sanırım buraya girmek için polislere günlük 10 dolar rüşvet verdiklerini anlatıyorlar. Fotoğraflarını çekip ufak 1-2 şey alıp gönüllerini yapıp kalkıyorum.
Tapınağın alanı gerçekten ço büyük ve renkli, kocaman bir orman alanı. Her yerde turist, kimisi tuktuklarla kimisi motosikletle kimiside fil safari ile her yerdeler.
Niyetim akşama kadar kalmak ve gün batımını da seyretmekdi ama hem yorgunluğumu atamamışım hem de bütn gün tapınak görmek de sıkılmışım, havanın bulutlu olup gün batımının görünmeyecek olmasına neredeyse sevindim diyebilirim. Saat 5.30 gibi pansiyona geri döndük.
Odama gelip duş ve kısa bir dinlenmeden sonra birlikte geldiğimiz çiftin nerede olduğuna bakıyorum, onlar bütün gün dinlenip çevreyi keşfetmişler. Bende şehirde biraz dolaşıyorum. Büyük bir nehir kenarı olan küçük bir şehir. Yapılanma devam ediyor, her yerde tursitlere yönelik pansiyon, otel ve restoranlar var.
Halk pazarında balıklar hala canlı kıpır kıpr yerlerde, meyveler tezgahlarda satılıyor. Isterseniz nefis Mango ları alıp soydurup yiyebilirsiniz.
Bizde olmayan, ilk kez Tayland da gördüğüm bir sürü meyve var, Yerel marketler ucuz olmasına rağmen tursitlere yönelik marketlerde satılan ürünler ithal ve oldukça pahalı. Pazardan 1 tane Mango alıp soyduruyorum, 1500 riep, 1kg $1, yediğim en lezzetli mango yu yolda afiyetle götürüyorum. Yarın 1 kilo alacağım…
Bu arada ertesi gün için Phnom Penn’e gidiş bileti ayarlamam lazım. Her yerde otobüs firmaları var, ve fiyatları da aşağı yukarı aynı yani 6-7 dolar civarı. Aslında deniz yolu ulaşımı var dediler dha ahızlı ve keyifli oluyormuş ama hem 2 katı fiyatı var hem de saatleri otobüsler kadar çok esnek değil. Pansiyon dad aha iyi bir teklifleri vardı, otobüs biletini satıyorlar üstelik orada kalınacak yerde ayarlıyrolar, otobüs durağından ücretsiz alacaklar. Iyi olsun buradan memnun kaldık orası da çok kötü değildir herhalde fiyatı da 4-5 dolar, ve akşam saati orada olacağımız için yer arama derdi olmaz.
Akşam bizimkilerle buluşup saat 7 gibi yemeğe çıkıyoruz. Bu sefer farklı bir restoran da yemek yiyelim dedik. Akşam her yer neredeyse dolu, çeşit çeşit retoranlar var. Yine birası kampanya da olan güzel bir yerde cury lerimizi yiyip çıkıyoruz. Yolda yürüken tesadüfen bir arkadaşları ile karşılaşıyoruz bizi bara davet ediyor, güzel yoğun bir sohbet gecesinden sonra dönüyoruz.
PHNOM PENH : 2 Milyon nufusu ile Kamboçyanın başkenti.
20.01.2010
Siem Reap den sonra 2. Durak başkent Phnom Penh, sabah rahat rahat şehri tekrar dolaşıp kahvaltı dan sonra 11.30 da otel den alıp otobüse götürüyorlar. Urfalı Mustafa ile 6 saatlik otobüs yolculuğunda bütün gün boyunca yağmur yağdı. Phnom Penh otobüs terminalinden ücretisiz servisleri var. Siem daki yerden yerimizi ayarladıkları için rahatça direkt kalacağımız yere gitmemiz gene akşam 8’i buluyor.Bu GH daki odalar daha basık ve kötü ama fiyatı 5 dolar, 7 doalra olan odalarda yer olmadığı için bu gecelik kalmayı kabul ediyorum.
Göl kenarında bir sürü guest house lar var, gölün içine doğru tahtadan iskelelerle uzatmışlar, bar ve bilardo masası da dahil her şey var. Kalanların hepsi sırt çantalı Avrupalı gezginler olduğu için onlara hitap edecek şekilde düşünülmüş. $4 lık odamıza yerleşip çevreyi dolaşmaya çıkıyoruz, İngiltere ve Fransız konsolosluğu nu geçtikden sonra bir meydan dan geri dönerken Park restoran diye lüks bir restoran gördük. Mustafa gidip bir bakalım dedi ben de çok pahalıdır gerek yok dedim ama ısrar edince gidip baktık. Açık büfe ve oldukça çeşitli güzel bir menü sadece $7.5, Mustafa yemeye karar verdi çünkü sadece pirinç ve yumurta yiyormuş buralarda haftalardır. Ben yeterince tokdum sadece bir şey ler içerim diye düşündüm. Oturduğumuzda kocaman bir tabak büyük ızgara karidesleri masaya bırakınca dayanamayıp yemeye başladım böylece bende menü yü almış oldum. Mustafa karidesleri yemeyince 2 tabak karides dışında açık büfedeki bilimum yiyeceklerden de “yeterince” tadınca mide fesatına uğrayacağım diye kortktum açıkcası. Ertesi gün daha aç karınla akşam yemeğini burada yemeye karar verip kalktık. Bu gidişle değil kilo vermek Kamboçya dan bile kilo alarak döneceğim kimse buna inanmıyor…. GH un lobisinde biraz daha oturup ben yattım ama 2 günlük yol arkadaşım ne yaptı bilmiyorum. Bizi garajdan buraya getiren çocuk Mustafa nın peşinden ayrılmadı, fısır fısır bir şeyler satmaya çalışıyor:)
21.01.2010
Sabah ben şehri yürüyerek keşfetmeye karar verdim, Mustafa ertesi gün gideceği ve meşhur Ölüm Tarlaları” nı da görmek istediği için motorla yola çıktı. Her kuyuda 100 ile 500 arası insan cesedinin bulunduğu 129 toplu mezarın olduğu, geleceğe ibret olsun diye gösterilen bu yerlere gitmeye benim gönlüm kaldırmadı. Trajik tarihi ile ilgili daha ayrıntılı bilgiyi aşağıdaki linkden okuyabilirsiniz.http://www.metu.edu.tr/~ulubay/olumtarlalari.htm
Şehir içindeki ana caddeden yürümeye başladım, şehirde zaten otobüs falan olmadığı için yürümek en mantıklısı, ve mümkünse gittiğim yerleri yürüyerek keşfetmeyi seviyorum.
Royal Palace’ı sorup o yöne doğru yürüken bir tapınak görüp oraya yönümü çevirdim ve bir şehir harıtası bulma ümidi ile büyük bir otel giderken tuk tukculardan birinin bedava şehir haritası dağıttığını görüp hemen nasiplendim. Süper oldu bu, artık nereye gideceğimi biliyorum. Epey bir yürüyüşden sonra national müze yi buldum ve gezdim. Yanında kraliyet sarayı var ama öğle tatilinde, saat 2 de açılacakmış. Meydana doğru giderken Mustafayı gördüm ve soykırım müzesini önerdi, çok uzak değil gibi tarif edince saat 2 ye gider orayı aradan çıkartırım diye düşündüm.
Ama yol umduğumdan çok uzaktı, ısrarla motor tekliflerini reddedip yolumu buldum. Müze içler acısı tabii ki, 75-78 yılları arasında hepsi okumuş aydın insanlardan oluşan 20.000 tutuklu korkunç işkenceler ile öldürülmüş, sadece 7 kişi bu hapishaneden kurtulabilmiş. Eskiden orta okul olarak kullanılan binaları işkence ve hapishane ye çevirmişler, Fransızca bilen herkesi potansiyel yabancı ajanı diye tutuklayıp buraya atmışlar yada ölüm tarlalarında öldürmüşler. Bu Pol Pat cani sini n 3 yıllık yönetiminde 1.5 milyon Kamboçya insanını öldürmüş ve hala bu adam yargılanmamış yaşıyor. Faşist Dünya devletlerinin (Amerika, Avrupa ..) ülkeyi ne hale getirdiğini, ne kadar masum insanı hem bombalarla hem de açlık ve işkencelerle nasıl ölrüdüklerini yukardıki linkden okuyabilirsiniz. O sırada “göya” komünizm’e karşı Vietnam da katliam ları rahat yapabilmek için komşu ülkeyi böyle bir karmaşıklağa sokup, “uygun” ortamı hazırlayıp 1.5 – 2 milyon masum insanın ölmesine sebep olmuşlar. Üstelik döşedikleri mayınlar hala can almaya devam ediyor.
İşkence müzesinden sonra artık yeterince geç oldu ve bütün gün dolaşmaktan yoruldum tekrar saraya gidemem, nasıl olsa yarın da bütün gün buradayım ve şehirde fazla da yapacak bir şey yok. Haritayı takip ederek tekrar yüüyüşe geçtim, caddeler oldukça düzenli, ana caddeler belli, birbirine paralel ve numaralı sokaklar, çok geri kalmış ama yol bulmak İstanbul dan daha kolay. Yol üzerinde alışveriş merkezi var, hep geri kalmış sokakları yok ya, jeep kullanan belli bir kesim var, bunların yaşadıkları ve alışveriş yaptıkları yerlede vardır mutlaka. Alışveriş merkezi otobüs garajının yanında, garaj dediysem öyle belli bir tabela bile yok, benzin istasyonu yanında kalkan otobüsler. Alışveriş merkezi tabiiki buranın gördüğüm en lüks yeri, Lucy marketine girip fiyatlara bakıyorum, amacım Kamboçya kahvesi almak. Fiyatların hepsi US$ üzerinden, hepsi ithal olduğu için de inanılmaz pahalı. Normal halk dan insanların buradan alışveriş yapması imkansız.
5 olmadan GH a döndüm duşumu alıp biraz dinlendim. 6.30 gibi yemeğe gitmek için çıktık, yolda Rosa diye alman bir kız Mustafa ya seslendi, Siam reap de tanıştığımzı kız. O nunda gelmesi için ısrar ediyor ama kız günlük yemek bütçesinini $7 olduğunu söyleyip yemekten sonra görüşmeyi teklif ediyor ama bizimki ısrarlı. Çok şeker 23 yaşlarında Alman kökenli bir kız. 10 aylık Dünya tuıruna çıkmış ve 3 ayını Hindistan- Çin de tamamlamış. Bütçesi kısıtlı, resim bölümünü okumuş bu nedenle yaptığı resimleri satarak harçlışını da çıkartmaya çalışıyor. Yine tıka basa yemek den sonra döndük, ben biraz daha lobi de kalıp yattım, bizim Urfalı Mustafa otobüsde tanıştığı kızları bulmak da kararlı ve gece hayatına akacak, kolay gelsin…
Lobi de otururken diğer insanlarla hemne konuşmaya başlıyorsunuz, genelde Avrupa dan gelen insanlar Vietnam, Laos, Burma ve çevre ülkeleri ya daha önce görmüş yada rotaları oradan geliyor. Hatta bir Alman ile konuşurken öğrendimki, yazın Almanya da barda çalışan şahıs, kışın oralarda yaşamak çok pahalı olduğu için buralra gelip bütün kışı hem çok daha ucuza hemde sıcak sıcak geçiriyoe. Belli bir planı bile yok hangi gün nereye gitmek isterse oraya gidiyor.
Kaldığımı GH No10 Lake side GH, #10, street 93,Phnom Pen,[email protected]
22.01.2010
Sabah sivrisinek ziyaretinden uyuyamayıp 5 gibi kalktım, sabah güneş doğuşunu seyredip Kahvemi içip fazla sıcağa kalmadan çıktım. Artık yollarını keşfettiğim Phnom Pen de saraya en kolay nasıl gideceğimi biliyorum. Normal bir yürüme ile gene de 1 saate yakın sürdü, yolda yürümenin en zor tarafı karşıya geçmek. Burada zaten doğru dürüst trafik ışığı yok, olsa bile ışığa rağbet pek bir az. Gene herkes bildiği gibi geçiyor ve sanki hiç durmayacaklarmış gibi üstüne üstüne sürüyorlar. Saraya giriş $6.25 ama her yer açık değil, çünkü kral yaşıyor. Bu kral 3 yıl boyunca katliamları görmezden gelip bir de “haberim yoktu” diyen bir kral. Ne kadar acı böyle bir krala sahip olmak, zaten hiç bir yerde kralın fotoğrafı yok. Oysa Tayland da her yerde kocaman fotoğraflar var ve halk çok seviyor, o kadarki kralım çok yaşa tshirtlerini bilekliklerini herkes taşıyor.
Bazı devlet binası bahçelerinde yasemin ağaçları inanılmaz güzel, Bankok da benim kaldığım yere yakın yerde bu ağaçlardan vardı ve eve giderken yere düşen taze çiçekleri alıp suyun içinde 1-2 gün odama renk katıyordum.
Saray, çok bir özelliği olmayan, Tayland tarzına benzer ama onun kadar ihtişamı olmayan bir saray. Görecek çok bir şey yok, 1 saat rahat rahat yetiyor. Sonraki durağım Rus pazarı. Eskiden genelde Rusların olduğu Pazar yeri imiş adı Rus pazarı olarak kalmış. Alışveriş için ideal, bütün yerel ürünleri bulmak mümkün tabii yanlış yerden girip balık ve et kokularını atlatabilirseniz. GH da ve Angkor Wat da içtiğim kahve yi çok beğendim o nedenle yerel kahve almak istiyorum. Biraz dolaşıp zayıflama kahvesi ve normal yerel kahveyi $8.5 a alıyorum, bir de Semih için Tshirt. Başka şey almamak için kendimi frenliyorum, yeter bu kadar para harcamak… Kahveler ağır, hava sıcak okadar yolu yürümek için iyi gerekçelerim yok, motor teklifini kabul edip $1 a otele dönüyorum. Eşyaları bırakıp danışmaya gittiğimde süpriz, $6 lık boş oda yok, $9 lık 3 yataklı varmış, David not bırakmadığı için satılmış. Ee Kamboçya gibi bir ülkeden ne beklenir, Japonya yada Avrupalı insanlar gibi dürüst olmaları değil. O kızgınlıkla çıkıp yeni bir yer arıyorum, biraz ilerdeki başka bir GH da $4 a üstelik çok daha iyi şartlarda oda buluyorum, $2 ım da yanıma kar kaldı. Odama gidip küçük soğuk biramı içip duşumu alıp 2 saat uyudum. Kalkıp mailleirmi kontrol ettim Irmie den haber yok, saat 18.30 da gidip eski kaldığım yeri kontrol ediyorum, yoklar yada bilmediklerini söylüyorlar. Neyse şehre inip kararlaştırdıkları gibi “Irish Pub”’a bakarım, saat daha erken, barı bulup biraz nehir boyunca dolaştım. Her yerde restoranlar Avrupalı tursitler için çalışıyor. Buralar benim kaldığım bölgeden çok daha lüks, ne de olsa şehir merkezi… İçerlere doğru barlar bütün gece devam ediyor belliki. Bir tur atıp bara gidip 1 bira içtim gelen giden yok, neyse napalım, otel döneyim erken kalkıcam zaten.
Sarayın dışında tapınaklara sunmak için satılan hindistan cevizi ve tropik çiçekler var. Ben de yeterince soğuk bu hindistan cevizlerinden yeterince nasibimi aldım.
GH un barında yeni insanlar var, Avustralyalı kız-erkek kardeşler, 20 sinden küçükler, TV de ki Çin filmini seyrederken biraz sohbet ediyoruz. Karşı koltuğa Danimarka da yaşayan Luke adında biri oturuyor, 2 yıl önce karavanla abisi ile 5 hafta Türkiye turu yapmışlar. Karadeniz sahilinden Kapadokya ve Akdeniz dahil hemen her yeri dolaşmışlar, Ani harabelerini bile görmüşler. Yeni insanlar gelip gidiyor, herkes gezdikleri yerleri anlatıyor, tavsiyelerde bulunuyor, tecrübelerini paylaşıyor.
23.01.2010
Aslında bu ilginç yeni keşfettiğim ülkede 3-4 gün daha kalıp yeni yerler özellikle denzi kenarlarını keşfetmek istiyordum ama ertesi gün İstanbul dan Nazan ve arkadaiları gelecek Tayland’a. Ben ısrarla tavs,ye ettiğim için 1 haftalık uygun bir turla 4 arkadaş geliyorlar ve ben o geldiğinde Bankok da olmak istiyorum.
Bankok’a direkt otobüsler sabah erkenden kalkıyor 6.30 da otobüs için gelip pansiyon dan aldılar, 7 gibi kalkabildik, yanıma Alman bir çocuk oturdu, 2. Mola dan sonra konuşmaya başaldık. PCB çizimi yapıyormuş, 5 haftalık bir tura çıkmış yalnız vs. Tayland sınırlarını geçince iki ülke arasındaki gelişmiş farkını çok bariz bir şekilde fark ediyrosunuz. Aynı topraklar üzerinde çok farklı dünyalar, aynı şeyi Suriye den Hatay sınırları içine girrdiğimizde de hissetmiştim. Bu arada Uğur ve Hasan la da haberleşiyoruz, onlarda Tayland dan yeni döndüler Bankok’a, akşam yemek için Carrefour da geçen sefer yiyemediğimiz balıkları yiyicez. Akşam 6.30 gibi Kaosan road dayız, 7.15 de benim eve yakın Carrefour da buluşuyoruz. Balıklar nefis olmuş ve sadece balık doymamıza yetiyor. Murad lara uğrayıp bisikletlerini alıyorlar vedalaşıyoruz güneye ve belki Malezya gezilerine doğru yola çıkıyorlar bisikletleri ile.
Böylece Kamboçya gibi eskiden bana çok uzak gelen, hakkında hiç bir şey bilmediğim bir ülkeyi 5 günlüğünede olsa görmüş oldum. Bu bana yeni ufuklar açtı, seneye Vietnam, Laos, Malezya ve belki Endoznezya Filipinler gibi bir tur yapabilirim. Sırt çantam ile, zaten oralarda o kadar çok Avrupalı gezgin varki, tehlikeli değil üstelik yeni arkadaşlar edinmek çok kolay. Yeterki yollara düşmeye gör bir kere…
Gezi ile ilgili diğer fotoğraflar:
http://picasaweb.google.com/nezihe99/Kambocya