Japonya, “güneşin doğduğu ülke” ye olan ilgim 2005 yılında hobi olarak yeni bir dil öğrenme isteği ile başladı. Avrupa ve ortadoğu kültürlerini tanıyorum ama Dünya da daha keşfedecek farklı diller ve yaşamlar var diye Japonca öğrnemeye karar verdim. 2 yıllık “hobi” düzeyinde Yıldız üniversitesindeki kurslara gittikten sonra 2006 yılında iş hayatımda mola verip uzun bir seyhate çıkmaya karar verdiğimde Japonya dan başka bir ülke aklıma bile gelmedi. Bu 2 yıl içerisinde bende misafir olarak kalan Japon arkadaşlar ve hocam sayın Yuriko Yıldırım’ın desteği ile farklı şehirlerde ve 9 farklı ailede 2 şer hafta sürelerle Japon ailelerde 6 aylık bir gezi maratonuna da başlamış oldum. 2009 yılında 2 aylığına tekrar gittiğimde artık tanıdık dostların olduğu, dilini daha rahat konuşabildiğim ve kültürünü yakından tanıdığımı düşündüğüm bir ülkedeydim.
Herkesin aklında gidilecek en uzak ülkelerden biri olarak bilinir Japonya, direkt uçuşla 11 saat, THY nın Osaka ve Tokyo ya gün aşırı direkt uçuşları var. İstanbul-Antalya arasında otobüsle gitmekden daha yakın, Kars’a gitmenin neredeyse yarısı, Sadece mesafe olarak değil kültür ve insanların yakınlığı, Japonların Türklere duyduğu sempatiyi düşünürsek oldukça yakın bir ülkeyiz.
Tarihde 1890 yılında zamanın padişahı Abdülhamit’in Japon halkına iadeyi ziyaret için gönderdiği Ertuğrul gemisinin batmasını ve içinde 500 kişiden sadece 69 kişinin kurtulmasını orta yaşlardaki neredeyse her Japon biliyor. Günümüzde ise Türkleri sevmelerinin en büyük sebebi daha yeni ve çok daha fazla kişi tarafından biliniyor. 1995 de savaş sırasında İran da mahsur kalan 200 kadar Japon vatandaşını dönemin başbakanı Turgut Özal, büyük bir risk alarak THY uçağını gönderip sağsalim kurtarmış. Kadirşinaz olan Japon vatandaşlar için bu hala belleklerde yer eden duygusal ve önemli bir olay.
İlk seyahatimde Japon kültürü ve davranışları hakkında tam 58 gözlem yazmışım. Japonya deyince akla gelen birçok şey var. Bunlar, kimono, Samuray, bonsai, kiraz çiçekleri, İkebana, suşi, teknoloji, anime, sumo güreşleri, origami, Ninja, Fuji dağı, karaoke, çay seremonisi…
Takım adalar ülkesi olan Japonya nın yüzölçümü Türkiye nin yaklaşık üçde biri oranında ve bu alanların %70 i de ormanla kaplı olduğu için yaşam alanları oldukça kısıtlı. Bu kısıtlı alanlarda yaşamayı çok iyi başarmışlar. Japon bahçelerinin ve bonsai denen bodur ağaçlarının güzelliğini hepimiz duymuşuzdur. Benim kaldığım aileler misafir kabul edebilecek geniş evlere sahip oldukları için bu konuda pek yabancılık çekmedim. Farklı ülklerde yaşamaya ve alışık olsam da gittiğim ilk hafta yeni bir ülke ve yaşam olmasından dolayı çok uzun ve keyfili geldi bana. Ülkenin her tarafı demir yolları ile çevrili olduğu ve hiç aksamayan tren saatleri nedeniyle nereye ne kadar zamanda gideceğinizi çok net biliyorsunuz. Büyük şehirlerde genelde latin alfabeleri ile de yazılmış tabelalar var ama küçük yerlere gitdikçe maalesef öğrenmesi zaman isteyen ve çok zor olan “Kanji” yazılarını anlamak çok zor. Birde bu dili hiç bilmeyen kısa süreli seyahat edenleri düşünüyorum da herhalde genelde insanlar büyük şehirlere gidip tipik turistik yerleri gezdikleri için çok sorun olmuyordur. Üstelik elinizde bir seyahat kitabı varsa işiniz daha kolay. Benim gittiğim bütün büyük şehirlerde turistler için hazırlanmış genelde İngilizce, Korece, küçük rehber broşürlerini bulabilirsiniz. Tokyo da ise belki de 10 dilde (Türkçe olan yok ne yazıkki) şehrin önemli turistik merkezlerini gösteren rehberleri bir çok yerden ücretsiz edinebilirsiniz.
Bu genel bilgilerden sonra sırasıyla önemli şehirlerden sırasıyla bahsetmek istiyroum.
Osaka: 2006 Ekim ortasında kalacağım ilk aile daha önce aynı organizasyonla gelen Nakai ailesiydi. 3 çocuğu ve arkadaşları ile Kansai havaalanında beni hoşgeldin yazıları ile çok sıcak karşıladılar. İlk suşi denemem(yemem) o akşam oldu. Evleri Osaka şehir merkezine yarım saat mesafede, nezih sakin müstakil bir evdi. Ekim ayı özellikle Kansai dedikleri (orta Japonya, Osaka, Kyoto, Nara..) bölgede Kosumoz çiçeklerinin açtığı en güzel mevsim. 2009 yılında ki geziminde aynı tarihlere rastlaması ayrı bir güzellik oldu. Osaka Japonya nin Tokyo dan sonra sanayi ve ticaret bakımından 2.büyük şehri … nüfuslu şehirde 2. Seyhataimde 1 ay kaldığım için bütün çevreyi iyice öğrenmiş oldum.
Kyoto 600 yıl japonya ya başkentlik yapmış tarihi önemli bir şehir. Şihri gezerken kimonolu insanlar şehrin havasını iyice tarihi yapıyor. En azından okul gezisi ile herkes bu şehri görüyor. Sanjusan .., altın tapınak, gümüş tapınak, kiyomizuen gibi her turistin ziyaret ettiği yerleri görmek için en az 2 gün Kyoto ya ayırmakda fayda var.
Nara ise 100 yıl başkentlik yapmış, Tokadai tapınağı ve içinde ..kg bronz buda heykelinin olduğu küçük bir şehir. Yarım günlük bir tur ile şehri ve geyiklerin özgürce dolaşdığı doğal parkı ve çevresini gezmeniz mümkün.
Kobe ye ilk seyhatimde özellikle büyük Kobe depreminden sonra nasıl yeni bir şehir yaratıldığını görmek için gitmişdim. Anlatıldığı kadar yeni yaratılmış, depremin izlerini tamamen silmişler.
İkinci ailem Tokyo da Kobayashi ailesi oldu. Kaldığım en büyük 3 katlı evde aile ilk kez yabancı bir misafir ağırlıyordu. Hatta belki de evlerinde kalan aile dışındaki tek kişi bendim. Küçük bir muhasebe ofisleri olan aile ile 2 hafta çok keyifli ve güzel geçdi. Planlarını haftalar öncesinden yapan insanlar oldukları için ilk günden kabaca 2 hafta boyunca hangi gün ne yapacağım belli olmuştu. Evin hanımı Chiemi de çalıştığı için hafta arası bazı günler grupdan arkadaşları beni Tokyonun görmediğim farklı yerlerini gezdirdiler.
Dünyanın en kalabalık, en pahalı şehirlerinden biri olan Tokyo da toplamda 4 ay kadar kaldım. Her ne kadar internet de dolaşan biribirini iterek zorla pastırma olan yolcuların videoları görsem de bu kalabalığı sadece 1 kez yaşadım. Akşamın en yoğun saatlerinden birinde Shinjiku gibi merkezi bir istayonda bindiğimiz trende bir an ezileceğim ve nefes alamayacağımı düşündüm. Bu sıkışıklık sadece 2 istasyon sürdü. Şimdilerde şehri dairesel dolaşan her 2 dakikada bir gelen Yamanote hattı trafiği çok rahatlatmış. En çok dikkatimi çeken şeylerden biride Japonların sıraya ve birbirlerine olan saygısı. En yoğun olan Tokyo istasyonunda bile trenlerin kapılarının açılacağı çizgiler belli ve insanlar ne kadar kalabalık olursa olsun mutlaka arka arkaya sıraya giriyorlar. Kimse bir önce gelenden erken binemiyor, o kalabalıkda bu kadar düzenli sıra olmaları inanılmaz…
Tokyo ya ilk gittiğinizde yapacağınız şey tursit ofislerinden ingilizce küçük broşürlerden almak olmalı. Her bölgede nereye gidilmesi, nasıl gidilmesi gerektiğini, metro ve ana tren hatalrını gösteren haritayı bulacağınız ücretsiz kitapcık çok işinize yarayacak. “shichigo” köpeğinin heykelinin olduğu ve en kalabalaık trafik kavşağının olduğu Shibuya yı, devasal devlet dairelerinin olduğu Shinjikuya gitmeyi unutmayın. Özellikle Metropolitan ofisin B bloğunda 45. Kat halka ücretsiz açık. Buradan bütün Tokyo yu tepeden izleme şansınız var. Ama illa daha yüksekten ve daha çok alan görmek istiyorsanız Tokyo kulesine parası ile çıkabilirsiniz.
Japonya hatırası hediyelik eşyalar almak isterseniz gelen herkesin ziyaret ettiği Asakusa da hem tapınak ziyareti hemde alışveriş yapabilirsiniz. Bahar da kiraz çiçekleri açtığında her yerde çiçek açmış ağaçlar muhteşem manzara oluşturuyor. Parklar, işden çıkıp gelen ve baharı kutlayan yiyip içen şarkı söyleyen insanlarla dolu.
Hakone de, şanslıysanız hava uygun olduğunda Fuji dağının gölle bütünleşen kunik şeklinin mazarasını görebilirsiniz. Sonbaharda ağaçlarının kırmızı yapraklarını, baharda sakuraların güzelliğini görmelisiniz. Tokyo dan günlük bilet aldığınızda ekspres tren ile 40 dakikada gidip orada aynı biletle ekonomik bir şekilde her yerini gezmeniz mümkün.
Hokkaido; ülkenin en kuzeyindeki büyük adada kışlar uzun geçer. 2007 yılında Sapporo şehrinde düzenlenen kar festivalini yaşama şansım oldu. Uzun caddede kardan yapılmış devasal şekiller, başka bir parkda buzdan yapılmış her türlü şekil görülmeye değer. Turistlerin yoğunluğundan dolayı yer bulmak neredeyse imkansız, o dönemde 1 ay boyunca iki farklı ailede kaldığım için çok şanslıydım.
Kültürü, insanların temizliği, dakiklik, hızlı trenlerini ve daha bir çok özelliği ile Japonya görülmesi gereken ülkelerden biri bence. Bu kültürü tanıdığım ve yaşama fırsatı bulduğum için kendimi şasnlı sayıyorum. Sadece yeni bir dil öğrenmek yeterli değil, o ülkenin kültürünü de tanımak yeni ufuklar açıyor insana.
Aklımda kalan diğer notları dakısaca belirtmek gerekirse;
Herkes bisiklet kullanmayı biliyor, yollar her yere bisikletlere uygun yapılmış
Yer sıkıntısından dolayı kaldırım kavramı yok, yollar yeşil çizgi ile ayrılmış sadece
Çok homojen bir ülke, hayat standartları hemen her yerde aynı
Trenler akşamları çok sıkışık olduğu için bazı yerlerde sadece bayanlara ait vagonlar var.
Tren de uyuyan insanlara ve makyaj yapan kızlara rastlamak çok normal,
Yerlerde bir kaç sigara izmariti dışında çöp yok. Üstelik çöp kutusu da yok. Herkes evinin önünü süpürüyor.
Herkes çantasında havlu taşıyor ve ellerini yüzlerini bu havlulara siliyorlar
Insanlarda stres yok, kimse kimseye çarpmıyor, itip bağırıp çağırmıyor, korna çalmıyor! Herkes özür dilemeyi biliyor.
Yazı dilleri çok zor, Kanji ile yazıldığı için az yer kaplıyor o nedenle kitapları küçük
Rağmen’i şapırdatarak yemek normal, hatta ne kadar şapırdatırsan o kadar lezzetli demek oluyor
Pachingo makinelerinin başında bir sürü kıravatlı adam görmek çok normal
Kişilere genelde soyadi ile hitap ediyorlar,
İnsanların çoğu nerdeyse hepsi zayıf. Yeni nesil fast food dan dolayı biraz daha kilolu nesil oluşmaya başlamış
En küçük sokak çalışmasında bile yaya ve araçları yönlendiren görevliler var.
Kızlar için 3-7 erkekler için 5 yaş töreni var. her ailede kimonolu aile fotosu var. Ayrıca 8 Ocak da 20 yaşını dolduran (şiçi-go-san) ların özel günleri var. Kimono giyip geziyorlar
Herkes krokiden adres bulmasını biliyor, kimseye adres sormuyor.
1 gecelik kalacak yer arıyrosanız 24 saat açık internet café ler çok ideal
Otomat makineleri ile her yerden makineden alışveriş yapabiliyorsunuz
Sokaklar da sigara içmek yasak, caddelerde büyük kül tablalalrını olduğu sigara içme noktaları var
2otopark gösteremiyorsan araba satın alamıyorsun
Bizdeki sandwich yerine orada onigiri dedikleri üçgen pirinç küpleri getiriyorlar. Içine balık yada başka bir şey koyuyorlar
Her yerde yemek le birlikte çay ve su servisi var. kahve içmeye bile otursanız once su getiriyorlar
Marketlerde ve fırınlarda yemekler paketlerini o gün kapanmadan once bitirmeleri gerektiği için kapanmab saatine yakın zaman dafiyatlar yarı yarıya iniyor.
Sokak da dilenen evsiz birilerini göremiyorsun
Tren ağları o kadar geniş ki her yere gidebiliyorsunuz
Spora meraklılar, özellikle futbol ve beyzbol’e ama bunun dışında yüzme, paten vs de var
Çok az ilaç kullanıyorlar. Ameliaytlarda uyuşturduklarında etkili oluyor,
Genç nesil gittikçe azalıyor, bazı ilkokullar öğrenci yetmezliği nedeniyle kapatılmış.
Bir kadeh bile içki içseler trafiğe çıkmıyorlar bu konuda çok katılar
Eğitime 4 yaşında başlıyorlar. Ilkokula geldiklerinde hiragana ve katagana alfabesini öğrenmiş oluyorlar.
Okula girerken herkes ayakkabılarını çıkartıp terlik giymek zorunda
65 yaşında emekli oluyorlar, ve ondan sonra gezmeye başlıyorlar. Çok az tatilleri var ama neredeyse ayda 2-3 kez Pazartesi günleri resmi tatiller var
Çook küçük köpekleri var
Çoğu evde ısıtmalı klozetler var
Ada ülkesi olduğu için çok balık ve deniz ürünleri tüketiyorlar. Kadınların kaş ları hep kalemli,