24.12.2012
Kasım 2012 sonuna kadar Amerika ya gitmek hedefim yakın zaman da yok, en son gideceğim ülkelerden biri derdim ama Müzeyyen ablanın davetleri, Bahama adaları ve Miaimi’nin “sıcak” cazibesine daha fazla dayanamayıp hazır da sezon bitmişken gideyim diye yola çıktım. Geç karar verdiğim için THY den millerle alacağım bileti yedek de rezervasyonu yapıp vize için başvurdum. 10 Aralık daki başvuru için bir sürü evrak hazırladım ve nihayet görüşme günü geldi. Parmakizi alımı, evrak inceleme gibi işlemlerden sonra vize kararını verecek olan kabin e gittiğimde nerdeyse hiç bir şey sormadan çok kolay vizeyi verdiler. Oysa benden öncekilere sordukları sorulara hem evraksal hem de düşüncesel o kadar hazırlanmıştım ki ne banka detaylarıma ne de davetiye mektubuma hatta acentadan aldığım tur programıma bile gerek kalmadı
23 Aralıkda sevgili Gül’ün de katkılarıyla NY direk uçuşum onaylandı 1 gece NY da kalıp ertesi gün Orlando ya uçacağım. Millerle sınırlı kontenjan dan dolayı 36.000 mil +300Tl ile comfort da ki biletimi aldım. Pazar erkenden havaalanına kardeşim Savaş bıraktı, geç kalmamak için zamanın da kapı da olsam da uçak 1 saat gecikmeli kalktı ve tek sebebi uçağa binmeden önceki güvenlkik kontrolü. İlk kontrol daha valizleri vermeden başlıyor, görevli valzii kendinmi hazırladın, başkası için emanet bir şey taşıyormusun vs gibi sorularla bunu başka ülkelere gitmekden farklı olduğu sinyalini veriyor zaten. Asıl sorgulama da uçağa binmeden önce çok daha detaylı pasaport ve çanta kontrolü yapıyorlar. Ama yine beni “comfort” bilet ayrıcalığımdan öne alıyorlar ve çantamı kontrol etmeden direkt geçiyorum. Yasak bir şey taşıyacaklara duyrulur demekki 1.mevkii falan olsan iş daha kolayJ 1 saatlik güvenlik kontrol gecikmesinden sonra çok rahat bir 10 saat lik uçuşla NY dayım. Vize için hazırladığım evrakları yine de yanıma aldım olurya vize de sormadıkları soruları burda sorarlar diye ama gene fazla sorgulamadan geçirdiler.
Valizi aldıktan sonra hemen taksi ile Günsel hn. ların Brooklyn deki evlerine vardığımda saat 14.30 civarıydı. Günsel hn 10 yıldır NY da eşi Jimmy ile yaşayan Müzeyyen ablanın arkadaşı. Sağolsun beni 1 gecelik misafir ettiler ve yardımcı oldular. Öğle yemeğinden sonra hep beraber dışarı çıktık, onlarla NY’un en ünlü Times meydanına gittik ve beni daha rahat keşfedeyim diye serbest bıraktılar. Zaten evden oraya tek trenle (Q hattı ile) gitmek mümkün aynı yolla geri döneceğim.
Hani tatil günlerinde Kadıköy, Taksim gibi yerlere gidince “bütün İstanbul burada sanki” deriz ya aynı şey bu meydan için geçerli.. Sadece NY da yaşayanlar değil bütün dünya dan insanlar buraya gelmiş. Malum Christmas dan önceki son Pazar, hem son alışverişler ama özellikle Noel ışıltısını görmek için gelenlerden dolayı inanılmaz bir kalabalık, bundan para kazanmak için çeşitli Walt Disney kıyafetleri giymiş insanlar fotoğraf çektirenlerin verikleri bahşişlerle kazanç yolunu bulmuşlar. Yüksek gökdelenler arasında yolu bulmak kolay çünkü şehir sistematik planlanmış, her sokak başında biribirini takip eden numaralndırılmış sokakları bulabilirsiniz. Bu yöntemi Milet’in yeniden kurulmasında Hippodamus bulmuş yani bizim topraklarımızdan 2500 yıl önce çıkmış ama hala biz bu planları uygulamak da çok gerilerdeyken dünya nın başka kıtasında mükemmel bir şekilde uygulanmış.
Bol bol fotoları çekerek ve “Sex in the City” dizisindeki karakterlerin yürüdüğü sokakları geçerek diğer bahsedilen büyük Noel agacına doğru gidiyorum. Rocfeller meydanın da olan “en büyük noel çam ağacını” gördüm sonunda ve kalabalık dan yer bulup fotolar çekebildim. Evet büyük bir çam ağacı ve her tarafını farklı renkli ışıklarla süslemişler hepsi bu. Daha büyüklerini ve daha güzel süslenmişlerini Roma da ve Tokyo da görmüştüm.
Saat 7 gibi aynı istasyonu bulup aynı hatla eve geri döndüm. Jimmy biraz endişeliydi benim evi bulmam konusunda ama 91 den beri uluslararası gezen biri için NY gibi altyapısı düzgün, elinde metro haritası olan benim için tabiiki hiç zor olmadıJ Metro sistemleri o kadar eskilere dayanıyorki her taraf bizim yeni yapılmış metro istasyonlarımıza göre çok vasat ve eski görünüyor. Biz bu kolaylığı daha yeni yeni hayatımıza katarken adamlar eskitmişler bile NY daki bir çok şey gerçekten eski bu da bize ne kadar geç kalmış olduğumuzu gösteriyor aslında.
Akşam yemeğini yedikten sonra masa başı sohbetinde benim de artık pilimin bittiğini hissettim ve saat 10 gibi yatağa girdiğimde sabah 6 ya öyle deliksiz uyumuşumki uyandığımda hem uykumu almış, hem de dinlenmiştim.
24.12.2012 – Pazartesi
Kahvaltı dan sonra 9 gibi yola çıkıp aynı Q treni ile bu sefer Manhattan dan biraz daha aşağılarda olan finans merkezi ve limanın olduğu bölgeye gittim. Central durağında inip aşağı doğru yürü yünce birbirine yakın çok yüksek binalar sanki insanın üstüne üstüne geliyor. Hala yapılmakta olan gökdelenlerde var, ben meşhur Dow Jones dedikleri NY borsa binasının orayı bulmayı hedefliyorum. Bu çok da zor olmuyor çünkü binanın çevresin de yoğun güvenlik önlemleri ve elinde kameraları ile Asyalı turistleri hemen görebiliyorsunuz. Antik dönem binaları gibi sütunlu ve tepesinde heykellerin olduğu bina tam da ara yerde ama zaten noel günü olduğu için kapalı ve iş günlerinde çalışan insanlarıyla normal günlerde daha kalabalıkdır herhalde. Şu anda sokak daki tek kalabalık benim gibi meraklı turistler… fazla oyalanmadan sahile doğru iniyorum 1-2 saatlik kalan zamanımda özgürlük heykelini görmeden gitmek olmaz. 10 dakikalık yürüyüşle feribotların kalktığı limana indim ama heykeli ancak uzakdan görebildim. Her 30 dakika da bir adaya giden ücretsiz bir feribot var ama gidiş geliş 1 saat den fazla sürecek benim için riskli geri dönmem lazım öğleden sonra Orlando uçağım var.
Haziran ayında Ren turu sırasında Colmar’ı gezerken bu heykelin hikayesini ilk kez duymuştum ve heykeltraş Bartholdi nin müze evini ziyaret etmişdik. Hikayesini aynen vikipedi den aktarıyorum.
93 metre yüksekliğindeki Özgürlük Anıtı ilk olarak 1860’larda, ilk olarak Osmanlı İmparatorluğu yönetimindeki Mısır’ın Hıdiv‘i Said Paşa’nın Süveyş Kanalı inşası için imzaladığı antlaşmanın gereği olarak Süveyş Kanalı’ndaki Port Said Limanı’nın girişine konulmak üzere planlanmıştır. Ancak dönemin Osmanlı Sultanı Abdülaziz tarafından peşinatı ödendiği halde dikilen heykelden ötürü yerel huzursuzluk çıkacağı endişesiyle, Kavalalı soyundan Hidiv İsmail Paşa planlanan yere inşasını istememiştir.
Fransız bir heykeltraş olan Frederic Auguste Bartholdi‘ye ısmarlanan bu heykel, bakır ve çelikten yapılarak tamamlanmış, fakat daha sonra Mısır’a dikilmesinden vazgeçilmesiyle Paris’te bir depoya kaldırılmıştır. Tasarlanan bu ilk heykel Kızıldeniz ile Akdeniz’in birleştiği yere koyulacak firavunlar zamanının giysilerine bürünmüş bir kadın şeklindeymiş ve elinde ‘Asya’nın ışığının Mısır’dan geldiğini’ sembolize eden bir meşale tutuyormuş. Bu olaydan 20 yıl sonra 1885’te Fransa hükümeti ABD ile olan iyi ilişkilerinin bir göstergesi olarak büyük bir heykel yaptırmak istediğinde yine aynı heykeltraşın kapısı çalınmış. Hazır durumda olan heykel depodan çıkarılmış, heykeltraş Bartholdi ve Gustave Eiffel (Eyfel kulesinin mühendisi) birlikte çalışarak bazı değişikliklerle heykeli yenilemişler ve heykeli böylece New York sahilinde Liberty Adasına yerleştirilmiştir.
Tekrar ara sokaklardan geri dönüp Brooklyn köprüsünden yürümeye karar veriyorum. Köprü 1875 de yapılmış alt yol araba trafiğine açık üst yolda da yayalar ve bisikletliler için ayrılmış. Bir başdan öbür başa yürüyebilirsiniz ve diğer köprüler gibi demir yığını değil, taş dan yapılmış daha estetik bir görüntüsü var. Köprünün ilk ayaklarına geldiğim de daha ileri gitmeden aynı yolla eve dönmeyi planlıyorum çünkü köprüyü komplee yürüsem belki geç kalırım (en kısa yol en iyi bildiğin yoldur). Geri dönüşde sağdan yürürken bisikletli bir bayanın uyarısıyla fark ediyorum ki bisikletler için ayrılan yolda yürüyormuşum… hatta önümde Asyalı bir genç aynı hatayı yapıyor üstelik o hala farkında değil az kalsın bir bisiklet kazası ile tatili zehir olacaktı. Yani siz siz olun Avrupa da ve Japonya da yürürken bisiklet yolları işaretlerine dikkat edin.
Central istasyonunu bulup tekar eve geri dönüyorum ama planladığımdan biraz geç kaldım. Saat 13.30 da çabucak öğle yemeği yiyip tekrar yola çıktım ve çok erken saat de La Guardina havaalanında yım. Burası daha küçük ve iç uçuşların yapıldığı bir havaalanı. Fazla ca vaktim olduğu için bir şeyler içip kitabımı okudum ve saat.5.45 deki uçak zamanında kalktı.
Florida, Amerika’nın 57 eyaletinden biri, belki de ne çok bilenen ve en yaşanılası yeri. Miami, Orlando gibi cazibe merkezleri doğanın cömertliği ve Amerikanın finans gücü ile birleşince “dumansız fabrika” bölgesi olmuş. Disneyland, Üniversal film stüdyoları, en ünlü markaların outlet satış mağazaları hep bu bölgede ve Dünyadan milyonalrca insanın ziyaret yeri. Hava, yılın her ayında sıcak, yazın her ne kadar tayfunlar görülse de yağan yağmur üşütmüyor sadece ıslatıyor ve 1 saat içinde hiç yağmamış gibi her yer kuruyor. En güzel mevsimi de kasım-mart arası yani aynı tropikal ülkeler gibi… yollar inanılmaz geniş ve çok şeritli. Ana yollar 6 şerit gidiş 6 şerit dönüş, ara yollar bile bana göree ana yol gibi.. Burada arabasız yaşamak mümkün değil, mesafeler uzun ve toplu taşıma neredeyse yok yada çok belli başlı yerlere ve çok seyrek. Arabalar ucuz ve benzinin litresi $1 gibi yani arabasız eliniz kolunuz bağlı kalırsınız olduğunuz yerde fazla bir yaşam alanınız olmaz. New York gibi metropolitan larda tam tersi, trafik ve otopark ların fiyatını düşünüce zaten vazgeçiyorsunuz ama toplu taşıma çok yaygın olduğu için gerek de duymuyorsunuz zaten.
Orlando havaalanında Müzeyyen abla beni bekliyordu ve 15 dakika mesafedeki eve geldiğimizde artık Floridanın sıcak havasına kavuşmuştum. Burası aslında Orlando ya 20 dak mesafe de Winter park denen, genelde bahçe için de müstakil evlerin olduğu, sakin sessiz bir yer. Bu bölgede tam 2700 irili ufaklı göl varmış yani “göller cenneti” diyebiliriz. Denize en yakın mesafe araba ile 1.5 saat gibi
Ertesi gün sabah kahvaltıdan sonra çevreyi dolaştık ve noel zamanı olduğu için hemen her yer kapalı tek açık olan aktivite sinema olduğu için, Barabara Streiser’ın bir filmine gittik. Şimdilik biraz dinlenmece zaten daha çok vakit var. Akşam Winter park merkezini dolaşıp Bosphoros isimli Türk lokantasında bir şeyler atıştırmak için oturduk. Sahibi eskiden Türk müş ama sonra Yahudi kökenli birine devretmiş. Fiyatları hiç de ucuz değil ama yemekleri oldukça güzel. 2 meze ile hafif bir yemek yedik.
Gece olunca noel ve yeni yıl süslerini de iyice hissediyorsunuz, çok meraklıları evlerin bahçelerini öyle bir süslemişki herhalde o ay 2 katı elektrik faturası ödüyorlardır. Bahçede noel baba ve meşhur geyikelrin çektiği arabası ledlerle ışıklandırılmış, bahçedeki ağaçlar, evlerinin yüzeyi rengarenk ışıklarla renklendirilmişki bunuu için ciddi bütçe ve emek verdikleri kesin. Yada zaten her yıl aynı malzemeleri kullanıyorlardır herhalde.
26 Aralık 2012 Çarşamba
Kahvaltı zamanı dışarda nerdeyse fırtına ya yakın rüzgar ve yağmur vardı. Öğleden sonra ise hem yağmur dan iz kalmadı hem de güzel bir güneş bize eşlik etti. Yine de akşam ları ceketsiz dolaşılmayacak kadar serin. Sonrasın da Orlando şehir merkezine gidip bir göl kenarında yürüyüş yapıp öğle yemeği için bir yere oturduk. Yol üzerindeki park alanları otomatik makineler le dolu ve attığınız bozukluğa göre saat alıyorsunuz. Elimdeki bozuklukları attığımda tam olarak 1.28 dak park almış olduk. Dönüşde sadece 3-4 dakika geçmiş olmasına rağmen kontolorün “tam zamanında” gelmesiyle 22$ lık cezayı yedikJ tamamen şanssızlık, her ne kadar koştursam da buradaki sistem kişilere değil makinelerin söylediğine inandığı için yapacak bir şey yok. Sistem kişilere bağlı değil… Target market de bir kaç bir şey aldıktan sonra eve döndük.
27 Aralık 2012 Perşembe
Bu gün niyetimiz Miami ye gitmek, sabah erken kalkmak için 7 ye kurduk saatleri, 9.30 gibi ancak çıkabildik yola. Orlando – Miami arası 350km ve bize 3-4 saat demişlerdi ama biz ancak 6 saat de gidebildik. Önce akşam baktığımız tarifden mi gidelim yani 92 sonra 95 nolu otobandan mı yoksa GSP i mi dinleyelim ikileminden dolayı 1 saat kadar çevrede dolaşdıktan sonra GPS deki sesi dinleyip doğru yola ulaştık. Yollar gayet geniş, yaklaşık 100km lik bir alan yol yapımı dolayısıyla biraz sıkıntılı da olsa normal 100km hızla gidilebiliyor. Bizdeki otobanlar gibi mola yerleri yok onun yerine sık sık çıkışlar ve o çıkışların da Mc Donalds , kentucy vb servis yerleri var. Yada “rest area” dedikleri WC lerin ve içecek otomatların olduğu piknik alanları gibi dinlenme yerleri var. Bizim de yanımızda sandeviç lerimiz ve meyvemiz var onları da yemek için mola verdik. 12 den sonra ben kullandım arabayı, 13 yıldır bi fiil araba kullanırım ama otomatik vites 1 kez kullanmıştım, başdan sol ayağımı da kullanmaya kalksam da küçük bir bocalama dan sonra çok çabuk alıştım kolaya, iyiye çabuk alışıyor insan . saat 3.30 gibi James Ave. daki James otelimize geldik.
Bu oteli Muzeyyen ablanın evinde kalan Murat ve Sevil tavsiye etmişdi, ben de telefon ettim ve mail attım. GPS e adresi girdiğimiz için “akıllı ses” bizi otelin önüne kadar sorunsuz götürdü. Miami meşhur dizileri ve ünlüleriyle bildiğimiz karayiplerde bir sahil bölgesi, solumuzda yüksek binaları ile de sadece kumsalı değil ekonomisi ile de varlığı olduğunu hemen hissettirdi. Miami sahili ana karadan ayrı bir adalar bölgesi, uzun köprülerle bağlantısı var tabiiki, bizim kalacağımız yerde sahil bölgesinde güney Miaimi diye geçiyor. Otele girmeden önce karşı tarafdaki Regent otele yer soralım diye düşündük ve bize $400 fiyat verdiler, güzel bir otele benziyor ama kesinlikle o kadar pahalı bir yerde kalmak gibi bir niyetimiz yok. Biraz da fiyatı abarttılar gibi geldi bize. Neyseki James otel seçeneğimiz var hemen oraya yönlendik.
Resepsiyondaki bayan Kübalı Lili ye rezervasyonumuzu anlattım ama Mr. Torro olmadığı ve not bırakmadığı için biraz araştırıp ikna olduktan sonra bize 120$ a odayı verdi. Yol kenarı manzaralı geniş odamıza yerleştik. Otel eski ve vasat olmasına rağmen dış cephe de dahil her yeri o kadar güzel resim ve seramiklerle donatmış ki çirkinliği örtmüş şirin bir hava vermiş. Sahile yakın olması nedeniyle çok merkezi, kahvaltı falan yok ama buzdolabı, mikrodalga ve tv var.
Yolculuk uzun olduğu için biraz dinlenip sonra şehri keşfe karar verdik. Dışarı çıktığımızda hava kararmışdı sahile inip biraz yürüdük. Kenarda restoranlar var bizdeki gibi sahilin hemen kenarında değil yani o restoranlarda oturup denizi seyretmek mümkün değil. Arada yeşilikler dikmişler ve yürüme yolları var. Üstelik yarım ay da sahili ve denizi aydınlatıyor,kumsalda yürümeyi gündüze bırakıp yemek için içerlere doğru yürüdük. Yol üstünde Sultan restoran tabelasını görünce tanıdık arkadaş görmüş gibi olduk ve orada yemeye karar verdik. Buradaki restoranlarda genelde sadece masa gösteren birileri var, daha sonra da garson geliyor size servis için. Yani kafana göre boş bulduğun masaya oturmuyorsun. Sultan resoran da garsonlar yabancı ama yer gösteren çocuk Türk dü, yemek yerken biraz sohbet ettik ve hatta yan masada emlakcılık yapan 2 genç de uzun zamandır burada yaşıyormuş. Yani buralardan ev almayı planlarsak emlakçımızda hazır.
Yemek den sonra biraz daha şehri keşfe devam ettik, içerlerde trafiğe kapalı bir cadde de restoranlar, barlar her yer kalabalık. Noel ve yeni yıl süslemeleri ayrı bir renk katmış ve oldukça kalabalık. Sezon olmasa da noel ve yeni yıl tatil dönemi olduğu için soğuk yerlerden gelenler Miami nin sıcağının keyfini çıkartıyor.
28 Aralık Cuma günü araba ile Miami merkezi araba ile biraz dolaştık. Yine bir sürü köprü ile ana karaya bağlantılar sağlanmış, merkezde çok yüksek binalar ve iş yerleri var. Burası Amerika’nın güneye açılan kapısı, sadece turizm değil ticaret de gelişmiş. Büyük bir limanı var ve vinçler, aynı anda en az 5-6 geminin yüklenebildiğini ispatlıyor. Bunu yanında her gün gelen büyük yolcu gemileri (crouise) her gün demirliyor ve yeni yolcuları karşılıyor. Aynı anda 6 gemiyi gördük ve hepsi düzenli, bir şekilde yan yana sıralanmış.
Şehrin içlerine doğru küçük Havana dedikleri bir bölgeyi sora sora bulduk, burada genelde Küba dan gelen göçmenler yaşadığı için bu ismi vermişler. Pek bir özelliği yok, tek katlı evler, sessiz sakin. Küba daki komünizm den kaçıp Amerika hayali kuranların ilk karaya çıkış bölgesi burası olunca böyle bir bölgenin kurulması da normal. Üstelik burada ingilizce den çok İspanyolca konuşuluyor diye gözlemledim. Amerikanın her yerinde olmasa da burada kesinlikle İngilizce bilmeyip İspanyolca bilseniz daha rahat edersiniz.
Otele geri dönüp plaj çantalarını aldık sahile indik. Güneş bir gidip bir yüzünü gösteriyor, bulutlar geldiğinde serin oluyor ama gene de sahilde güneşlenen bi sürü insan var. Şezlongların bir çoğu kenardaki otellere ait, dışardan kiralamak isterseniz günlük $20. Meşhur Miami filminde gördüğümüz can kurtaran klübeleri bütün sahil boyunca var. Deniz çok serin pek kimse yok denizde üstelik dalgalı yani bizdeki Akdeniz deki durgun deniz gibi yüzme şansınız yok.
Caddelerde her yerde bisiklet noktaları var, isterseniz paranızı atıp bisikleti yarı saat yada 1 saatliğine kiralayabilirsiniz. Ben iyi bir bisiklet kullanıcısı olmadığım için ve boyumdan uzun bisiklete binemediğim için bu imkandan yararlanamadımL
29 Aralık Cumartesi
Bu gün Key West’e gideceğiz,küçük küçük adacıkların biribirine uzun köprülerle bağlandığı Amerika nın en uç noktası. En uzun bağlantı köprüsü 10km, denizin üstünde araba ile 10 dakika gidiyorsunuz yani. Zenginlik böyle bir şey… bu arada doğa da yardımcı olmuş, öyle yerler varki sırf yol yapılabilsin diye sanki uzun bir kara parçası öbür adaya yaklaşmışki üzerinden sadece yol geçebilsin. Arabayı genel de ben kullandım, yollar o kadar ve geniş ki araba kullanmak çok rahat, üstelik asfalt da hiç bir yerinde ne bir çukur ne bir hata görmek mümkün değil, her yer dümdüz asfalt.
Yol üstünde bir mola ile saat 2 gibi Key West’e ulaştık. Bir yerden aldığımız harita ve tarif le oranın en büyük kumsalını bulduk. Hemingway’in müze evini de gördük ama maalesef bunu için vaktimiz yok çünkü akşam döneceğiz. Sahild de kKum muhteşem güzel ve upuzun, Miami sahilinden daha kalabalık ve çok daha sıcak, oldukça da kalabalık. Her yerde güneşlenen ve voleybol oynayan gruplar var. Fakat denizi büyük hayal kırıklığı. Suyu berrak değil çünkü denizin tabanı balçık, metrelerce gitseniz de derinleşmiyor ve balçıkda yürümek zaten keyfili değil. O nedenle yüzmek için ideal bir yer değil. Hava güzel güneşliydi yarı gölge bir yerde oturduk ve karşımızda kumsal voleybolu oynayanları seyrettik. 2 saat kadar kaldıktan sonra saat 4 de dönüşe geçtik. Sabah mola veridğimiz yerde tekrar durup akşam yemeğini de yedikten sonra artık hava kararmıştı ve saat 9 a doğru Miami deki otelimize geldik. Dışarı çıkacak ne enerjimiz ne de isteğimiz var…
Ertesi gün erken uyandık yatakda biraz tembellikden sonra dönüş yoluna çıktık. Yol üzerinde Fort Lauderdale diye tabelayı görünce birilerinin burayı önerdiğini hatırladı ve biraz dolaştıkdan sonra sahilini bulduk. Sahile gelmeden önce arka tarafdaki kanalların yanındaki evleri gördüğümüzde resmen dibimiz düştü hayran kaldık. Buradaki evler milyon dolarlardan başlayan evlerdir herhalde, hem evlerin büyüklüğü ve estetiği hem de önlerindeki nehir de görünen tekneler bunu ispatlıyor. Sokaklarda dolaşıp bir köprünü üzerinde foto molasından sonra sahile inip kumsalda yürüme molasından sonra saat 1.30 da tekrar dönüş yoluna koyulduk. Ufak bir moladan sonra 5 gibi eve ulaştık. 4 günlük kısa ve doyurucu bir gezi yapmıştık ertesi gün evde kalmamız da fayda var.
30 Aralık 2012 Pazar
Amerika da her evde çamaşır makinesi olması şart değil özellikle site tarzı yerlerde çamaşırhaneler var ve yıkama $1, kurutma $1, ve 1 saat içinde çamaşırlar dolaba girmeye hazır… üstelik ütüleme işlemine gerek kalmayacak şekilde.
31 Aralık 2012 Pazartesi
Eskiyen yılın son günü, gelen yeni yılın ilk gecesi olacak. İlk yurtdışı yeni yıl kutlamam 92 yi 93 e bağlayan yıl da Londra da olmuştu, Semra ile kendi kendimize kutladığımız sıradan ama ilk yurtdışı deneyimi açısından olağan dışı bir gece idi.. yine yeni yüzyıla yani 2000 e Liverpool da Pembe ler ile girmiştim. Aradan 12 yıl geçmiş ve insan bu durumlarda çok daha fark ediyor zamanın hızını… Bu arada bir çok farklı ülkede yeni yıla girdim, ailemle yılbaşını kutlamayalı epey oldu belki gelecek yıl onlarla kutlarım, şimdiden plan yapmak zor, buraya gelmeye de nerdeyse son dakika karar verdim ve herşeyin bir sebebi var. Benim de bu geziden öğrenmem gereken şeyler vardı ve onları yaşıyorum.
Öğlen gibi eve yakın bir göl kenarında italyan restoran da yemek yiyip biraz dolaşıp gölün kenarındaki yeni yıl süslemelerinin ışıklı halini de gördükten sonra yakındalarda oturan tanıdıklara çaya gitmeye karar verdik. Karı koca Akdeniz Üniversitesinde öğretim görevlisi olan bir çift. Hukuk ve kamu yönetiminde olan çiftin 8 yaşında kızları ve 3 yaşında yerinde duramayan ama konuşamayan güzel gözlü oğulları vardı. Biz geleceğiz diye börek falan da yapmışdı, bir süre sonra da psikoloji bölümünden doktora sonrası araştırma yapan bir arkadaşları geldi. Eşi askeri görevli ve 15 gün sonra gelecekmiş, çok tatlı 2 çocuğu ile akıllı güzel bir kızdı. Söke li ama Odtü de okumuş şeker bir akademisyen, araştırması da politikacıların şifrelerini çözmek üzerine… dediğine göre politiikacıların konuşmalarından onların psikolojik durumlarını çözüyorlar. Ne yazıkki program sadece İngilizce metinlerden sonuç çıkarıyor, Türkçe metinleri algılaması için yeni bir program yazılması kimbilir kısmet olurmu…
Sohbet muhabbet derken oradan kalkmamız saat 10 u buldu eve geldiğimizde şarabımızı açtık bilgisayarların başına oturuduk ve yeni yıla Müzeyyen abla ile böylece girdik… benim yatmam 2.30 u buldu ve yeni geçip giden bir çok yeni yıllar gibi biri daha geldi ve göz açıp kapayıncaya kadar hatta bu tarihe alışana kadar bu da geçip gidecek. Herkes ve Dünya için güzel bir yıl olmasını içten diliyorum. İnsanın huzuru ve mutluluğu sadece kendine bağlı değil Dünyanın barış ve mutluluğuna da bağlı. Atom bombaları, sınırlarımızda devam eden savaşlar, ekonomik krizler artık sadece o ülkeyi ilgilendirmiyor her ülkeye bir parça dokunuyor.
1 Ocak 2013 Salı
Yılın ilk günü ve biz kahvaltıdan sonra geç de olsa Tampa tarafına yani Meksika körfezine gitmeye kararlıyız. Sadece 1.5 saat uzaklıkda ve interet den uygun otellere de bakmıştım, istersek kalabiliriz de. İlk hedefimiz St.Petersburg diye bir yer, herhalde oradan gelenlerin kurdukları bir bölge, Tampa şehrine uzun bir köprü ile bağlanıyor. Deniz kenarına gidemeden geri dönüp Clear water diye daha meşhur bir sahil kasabasına gittik. Sadeviç lerimizi deniz kenarında yiyip okyanus tarafına geçip sahilde biraz dolaştık. Buranın da görüdüğümüz diğer sahiller gibi muhteşem kumsalının olduğu çok uzuuun bir sahili var. Yeni yılın ilk gün olduğu içni tatilcilerle dolup taşan kalabalık bir yer. Hatta şehir içinde öyle bir trafik vardıki sezon da nasıl bir kalabalık olduğunu tahmin bile edemiyorum.
Florida nın sahil kasabalarından biri olan yerde kalabalığı geçip teknelerin olduğu yere gittik ve çevreyi en güzel gezmenin yolu deyip tekne turu aldık, 1.5 saat $16, bunun için de yunus görmek ve küçücük bir ada da mola ve gün batımı sözü vardı ama bulutlu olduğu için günü batıramasak da diğerlerini yaptık. Körfezde hikayeden bir tura bu kadar parayı verdik ama yapacak bir şey yok Hava kararmışdı ve Tamda da kalmaya gerek yok deyip direkt eve döndük.
2 Ocak 2013 Çarşamba
Amerika ya gelip de Apple ürünü almadan olmaz, burası en ucuz alınabilecek yer. Büyük teknoloji mağazalar zinciri “Best Buy” bu iş için en uygun yer. Sonunda yeni çıkan ipad lerden birini aldım, gerçi benim daha çok dokunmatik ekranlı bilgisayara ihtiyacım var ama oda Samsung da var daha sonraya erteledim. 2 mağaza dolaştıkdan ve ipad 4 ümü aldıktan sonra adaşım olan Nezihe hanım’a kahveye gittik. Evi bize yakın, iki katlı ama zevkli dizayn edilmiş hoş bir ev. 30 yıldır Amerika da yaşayan, uzun zamandır eşinden boşanmış bir bayan adaşım, yeğeni 1 ay önce üniversite için gelmiş yanında kalıyor.
3 Ocak 2013 Perşembe
Bu gün yine tembel günlerden biri, geç kahvaltı vs derken buranın en büyük alışveriş merkezine gidip heryerde kullanılabilecek iphone almak niyetindeyim. Millenia alışveriş merkezi buranın en büyük ve meşhur merkezi, bildiğimiz büyük alışveriş merkezlerinden biri. Fiyatlar, marka ürünler satıldığı için pahalı, her ne kadar noel sonrası ucuzluğu olsa da benim için cazip bir yer değil doğrusu. Ama Apple store da öyle bir kalabalık vardı ki inanamadık ve sırf satın alma kuyruğu için en az 15 dak. beklemek gerekiyor. Peynir – ekmek bile bu kadar hızlı satılmıyordur… Amerika nın bacasız fabrikalarından biri Disney Land vb yerlerse diğeri tabiiki teknoloji. Ben de iphonu mu Türkiye den 800tl ucuza getirmenin sevincini yaşadım, gerçi tüketim çılgınlığı böyle bir şey, hiç de ihtiyacım olmayan bir telefonb aslında ama fiyat cazibesi olunca dayanamıyor insan. Pasaportum da da işleme imkanı olunca ….
Biraz dolaştıkdan sonsa çıktık, dışarda “chees cake factory” diye bir restoran zinciri var. Bunu hep “The Big Bang Theory” de duyuyordum demek böyle bir yermiş. Oturup bir şeyler yiyelim dedik ama çok kalabalık oturacak yer yok beklemek de işimize gelmedi.
4 Ocak 2013 Cuma
Bu gün yine yollardayız, Müzeyyen ablanın Melbroune da oturan hemşehirleri uzun zamandır gitmek isteyip uzak diye gidemediği yerler. Atlantik tarafında, Miami ye giderken görmüştük tabelalarını. 1.5 saat lik bir yol, GPS in dediği gibi içerden değil de deniz kenarından gidip yolu uzattık ama daha güzel manzaraları gördük. Cocao tarafından geçip aşağı doğru giderken deniz kenarında bir yerde kahve molası verdik. Yazın burası gerçekten güzel olur eminim. Okyanus kenarında değil de bir iç deniz (hatta ordakiler ırmak diyormuş) kenarında olduğu için korunaklı bir liman gibi. Bizim boğazdan daha geniş yani ırmak dan çok iç deniz görünümünde bence. Oradan sonra köprü lerden biri ile okyanus tarafına da geçtik tam olarak yazlık bir yer gibi. Her yer otel ve düzenli yazlık evlerle dolu. Sezon olmadığı için çok az insan kalabalığı var. Şöyle bir tur atıp aşağıdaki bir köprüden tekrar karşı ana karaya geçtik. Bu arada gideceğimiz ev sahibi Giresunlu Zeynel Yeşil ve ailesi.
Sonunda geldik eve, Giresun dan 1 ay önce gelen eşi Ayşe çok güler yüzlü, sıcak kanlı, hareketli 40 yaşlarında tam bir Giresunlu bayan. Ayşe daha yeni keşfediyor çevreyi, ev dışında pek bir hayatı yok henüz. Buralarda arabasız pek bir hayat düşünülmediği için ilk iş ehliyet alacakmış, 1 yılı bulur herhalde tam olarak bu memlekete alışması. Evleri oldukça büyük (bana göre) bir göl kenarında, ayrıca kendilerine ait küçük bir havuzunda olduğu 4 odalı bir ev. Buradaki genel ev konseptinde salon tavanı oldukça yüksek, üst kata çıkış yan merdivenlerden oluyor. Salonun yüksek tavanlı olası çok ferah bir hava veriyor tabii. Sohbet muhabbet derken saat 5 civarı oldu Zeynel dey de geldi işden, 6 da birlikte yemek yedik. Bölgenin taze balıklarından getirmiş. Amerika daki Trüklerin bir çoğu benzin istasyonu işletiyor, Zeynel beyler de aynı şekilde. Önce benzin istasyonunda çalışmaya başlayıp, girişimcilik ruhu olanlar benzin istasyonunun sahibi oluyor. Türkiye de en küçük istasyon sahibi olmak bile çok zorken buralarda daha kolay. Benzin istasyonları da bizimkilerden daha küçük, önce içerden ne kadarlık istiyorsanız nakit ödüyorsunuz ve kendiniz benzini dolduruyorsunuz. Yada direkt kredi kartınızla ödeyip alıyorsunuz.
Akşam Zeynel beylerde misafir olup sabah kahvaltıdan sonra Kudret beylere gidiyoruz. Yine giresunlu olan Kudred beyin eş fatma hanım da hazırlıklar yapmış, 13-15 yaşlarında 2 güzel kızı ve 10 yaşındaki oğlu ile muhteşem göl kenarı evlerinde çok güzel bir aile…masa başı sohbeti ile kızlarının bale de çok başarılı olduklarını öğrenince çok mutlu oluyoruz. Saat 4 gibi misafirliğimizi bitirip eve dönüş yoluna geçiyoruz.