2006-2007 de 6 ay, 2009 da da 2 ay yaşadığım Japonya ya 3 yıl sonra tekrar, bu sefer kafadengi 8 kişilik arkadaş grubu ile sakura (kiraz çiçekleri festivali) ni yani bahar bayramını yaşamak için bir organizasyon yaptım. Bolca vazgeçmeli bir liste sonunda toplamda 9 kişi 3 farklı saat de 3 farklı havayolu ile gelişler le akşam 8 gibi Osaka Kansai havaalanındayız.
4 günlük “Kansai pass” tren biletlerimiz ile çevre illerde dahil sınırsız indi bindi yapabileceğiz.
Yaklaşık 1 saatlik tren yolculuğu ile Osaka istasyonuna geldik, merkez çıkışdan çıkıp Yodobashi mağazasının önünden doğru yönü bulup 3 taksiye atladık, direkt otel. Otelimiz merkezde 3 yıldızlı IL Grande Umeda oteli, rezervasyonu 4 ay öncesinden yaptırdım yoğun bir dönem olduğu için. Hemen kendimizi yataklara attık nede olsa 1 gündür yoldayız.
Sabah 7 de uyandırma verdim ve tam 8 de yola çıktık. Otelimize 2 dakika yürüme mesafedindeki Osakajukohe istasyonundan Kyobashi, oradan Tennoji merkez istasyondan en hızlı giden ekspres tren le Nara ya 40 dakika da geldik. Çıkışdaki turist information dan bölge haritasını alalım derken oradaki görevli gönüllü öğrenci rehber isteyip istemediğimizi sordu hemen atladım tabiiki. Nara küçük bir yer ve gezmesi kolay ve ben daha önce bir çok kez gelmiştim ama bedava yerel rehber şansı varsa neden olmasın.
Arkadaşları karşı caddedeki Japonya nın her köşesinde olan küçük marketlerden birine yönlendirdim en ucuz kahve ve kahvaltılık bulabileceğimiz yer. Ben de caddenin sonundaki ofisden buluşacağımız rehberimizi almaya gittim. Nara Üniversitesinde turizm okuyan rehberimiz Kaida Adında 22 yaşlarında iyi ingilizce bilen şeker bir kızdı. Aslında okulların tatil dönemi olduğu için onu bulmamız büyük şansdı bunuda sabah erken gelmemize borçluyuz. Turizm bölümünde okuyanlar ayda en az 3 gün gönüllü rehberlik yapmaları gerekiyormuş.
Elimizde kahveler başladık Nara sokaklarında ilerlemeye, dükkanlar daha yeni açılıyor ben gördükçe arkadaşlara neyin ne olduğunu bildiğim kadarıyla açıklamaya çalışıyorum. 10 dakikalık bir yürüyüş den sonra park alanındaki geyikleri görmeye başladık. Buradaki parkda toplam 1200 adet geyik özgürce dolaşır, misafirlere ev sahipliği yapar. Ziyatçilerin yoğun ilgisi onları hem mutlu eder hemde verdikleri bisküvilerle karınları her daim tok olur. Dişileri boynuzsuz dur erkeklerinde çevreye zarar vermemesi için yılın belli dönemlerinde boynuzları bir festivalle kesilir.
Tam alt geçide ulaşırken bardakdan boşanırcasna bir yağmur herkesin 10 dakika geçit altnda beklemesine sebep oldu. Ne de olsa bahar yağmuru biraz sonra durdu bizde yolumuza devam ettik.
Sevimli rehberimizle, 1998 den beri UNESCO Dünya mirası listesinde olan Todaiji (Büyük Doğu Tapınağı) tapınağına gelip biletleri aldıktan sonra anlattıklarını ilgiyle dinledik. Burası ilk kez 8.yy da yapılmış ama 2 kez çok büyük yangın geçirmiş ve şimdiki son hali 18. da tamamlanmış. Her tapınakda olduğu gibi her yer ahşapdan yapılmış burada da girişde büyük bir kapı var. Bu kapı Japonyanın en büyük ağaçdan yapılmış kapısıymış. 21 metre yüksekliğindeki kapısında uzun ahşap sütunlar ve her iki tarafında da sert görünümlü “Nio Guardian Kings” heykelleri var. Japon alfabesindeki ilk (A) ve son (IM) harflerinin simgesi yani doğuşu ve ölümü anlatıyorlarmış. Yani biri başlangıcı diğeri sonu simgeliyor yani yaşam döngüsünü sembolize ediyorlar.
Biletleri gösterip içeri girdiğimizde karşımızda devasal Todaiji tapınağınn önünde pozları çekip ilerliyoruz. Tapınağın en üstünde altın renginde balık kuyruğu figürleri var, çok yangın gören tapınağı koruması niyetiyle yapılmış. Tapınağa giden yolun en ortası Hindistan dan getirilen gri taşla döşenmiş yani Budizm’in başladığı yer. Her iki yanındaki pembe taşlar Çinden gelmiş yani budizmin bir sonra ulaştığı ülke. Yanlarındaki Kore ve en dışda da Japonya dan konulan taşları simgeliyor.
Tapınağa girdiğimizde 450 ton Ağırlığında 50m yüksekliğindeki dünyann en büyük ağaç dan yapılan Budha heykelini görüyoruz. Budha nın sağ eli yukarda ve avuç içi karşıya bakıyor, anlamı ben sizi koruyorum, kutsuyorum. Bu bana İsa nın sağ eli ile yaptığı kutsama işaretini hatırlattı. Sol eli ise yan da avucu açık şekilde bu da dileklerinizi alayım demekmiş. Daha önce Tayland da gördüğüm bazı tapınaklarda bu açık ele dileklerle birlikte para koyduklarını görmüştüm. Başında 966 adet insan heykelcikleri var hepsinin boyutu tam bir insan başı büyüklüğünde.
Büyük Budha nın sağ tarafındaki rehber heykel insanı simgeliyor yani el işaretleri tam tersi ve üzerinde takılar değerli eşyalar varki bu da dünya malına değer veren insanlar olduğunu gösteriyor. Bu rehberin adı da Canon yani bildiğimiz Japon Canon markasının esinlendiği figür. Sol tarafındaki heykel ise elleri doğru işaretlerde ama üzerinde yine değerli eşyaların olması doğru yolda olduğunu ama hala nirvana ya ulaşamadığını gösteriyor.
İlerde bir direk ve altındaki delikden geçen çocuklar görüyoruz. Bu delik Budha heykelinini bir burun deliği büyüklüğünde imiş ve içinden geçebilirsen şanslı olacağına inanılıyormuş. Sadece çocuklar geçebildiği için ömür boyu şans diliyoruz hepsine…
Tapınağı koruyan 4 melek var aslında doğu, batı, kuzey ve güney. Maliyeti yüksek olduğu için sadece 2 sini yapmışlar. İlk gördüğümüzün elinde bir fırça ve diğer elinde kağıt var yani günahların ve sevaplarn listesini tutan yani bizdeki ve hristiyanlıkdaki melek lerden biri. Üstelik 4 rakamı da manidar!!!
Tapınağı bitirip başladığımız noktada tekrar buluşup çıkıyoruz. Artık ortalık iyice kalabalıklaşmış, yağmur dinmişdi. Geldiğimiz gönden tekrar dönüp başka eski bir tapınağa daha uyrayıp çarşıda yemek molası için serbest zaman veriyoruz. Ben Kaida ye öğle yemeği ısmarlayıp teşekkür ediyor ve Türkiye ye davet ediyorum. Saat 2 de tekrar trene binip Osaka yı keşfetmekviçin şehre dönüyoruz.
Osaka da ilk göreceğimiz yer Osaka kulesinin olduğu bölge. Gülen surat “Billiken” nin sembol olduğu bir alışeriş caddesi. Zaten pazar oldğu için kalabalık bir cadde ne ararsan var. Bu arada güneş de iyice gülümsemeye başladı keyfiler yerinde. 1.5 saat serbest zamanda herkes keyfine göre tecrübe yaşadı. Bu arada benim daha önce gittiğim büyük bir ONSEN (kaplıca) kompleksi vardı onu da arkadaşlara gösterip son gün gelmek için plan yaptık.
4.30 da tekrar buluşup Osakajokohen durağında şehrin en büyük parkına gittik. Parkda sakuralarn en güzel halini bolca fotoğraflayıp şimdi müze olarak gezilen Osaka kalesi nin önündeki Japon bahçesinin içine girdik. Benim tam da aynı yerde 3 yıl önceki fotom sonbahar da çekilmişdi. Grup foto, tek fotoları bolca çekip otele gitmek için yola koyulduk. Artık akşam oldu epey de yer gördük yorulduk.
Osaka istasyonuna geldiğimizde “otel nasılsa çok yakın yürüyelim” teklifi geldi. Grubun yogun takımı da kabul ettiği için ok dedik ve herkes nasıl olsa taksi bir kez döndü yolu buluruz diye fikir birliği yaptı ama gel görki en fazla 15 dakika da yürünecek yol bazı yanlış yönlendirmelerle de nerdeyse 1.5 saat sürdü. Neyse sonunda geldik ama hem iyi yorulduk hem de başımız döndü çünkü şehir az buz büyük değil ve nerdeyse her yer biribine benzeyen yüksek binalar ve canlı ışıklı caddelerle dolu. İşde benim için başka bir ders daha, en kısa yol en iyi bildiğin yoldur…
1 Nisan 2013 KYOTO
Bu gün Japonya nın en çok bilinen ve en eski şehirlerinden biri, 1000 yıl gibi bir süre başkentlik yapmış, bir çok yeri Unesco Dünya mirası listesinde olan Kyoto yu gezeceğiz. Hatta Dünya ya Kyoto anlaşmasına ismini vermiş bir şehir.
Sabah 8 de otel den çıkmamıza rağmen biraz gecikme ile saat 8.30 da Osaka istasyonundan Kyoto ya giden ekspres tren ile yarım saat de Kyoto ya vardık. Aynı hatta 3 farklı tren var ve en uzun zaman da giden tren her durak da lokal tren olduğu için hangi saat de kalkan trene bindiğiniz önemli oluyor.
Tren de selamlaştımız bayan Misa, Osaka ya 2 saat uzakda bir şehirde yaşıyormuş ve gezmeyi sevdiği için çıktığı seyahatlerden biri de bu günler ve bir gün önce beyzbol maçını seyretmiş bu gün de Kyoto da vakit geçirmek için bizimle aynı trene binmiş. Koltuklar boşalmasına rağmen oturmayıp bizimle konuşmayı terch etti ve ben de bize katılmak isteyip istemeyeceğini sordum o da memnuniyetle kabul etti, akşama kadar ayrılmadı bizden:)
Bungün de şanslıyım yolumuzu bulmamızı kolaylaştıracak bir gönüllü rehber karşımıza çıktı. Misa san günlük otobüs biletini almaya gidince bizde kahve takviyesi yaptık ve ilk durağımız Sanjusangendo tapınağına gitmek için otobüs durağna geldiğimizde gördüğümüz sıra bizi hemen yürüme planına yönlendirdi. Zaten daha günün başındayız ve hepimiz yürüyüş potansiyeli olan insanlarız. Biraz sokakdan da yardım alarak (üniversiteyi burada okusa bile yolları ezbere bilmek zor) tapınağa 20 dakika da yürüdük.
Burası 120m uznluğunda Japonya nın en büyük ağaç tapınağı. Yine ağaçdan yapılmış altın kaplama 1000 tane Kannon tanrıçasının insan boyutundaki heykelin sergilendiği önemli bir tapınak. İlk tarihi 12.yy’a gitmesine rağmen büyük yangınlar sonucunda yanmış ve son halini 18.yy da almış. İçeriye giriş biletini alıp ayakkabılarımızı dışardaki bölmelere koyup içeri giriyoruz. İçerde fotoğraf çekmek yasak ama internet den araştırıp en güzel fotoları bulmak mümkün. Ön tarafda 28 adet Kannon un koruyucu heykelleri var ve belli aralıklara sarı-kırmızı elmalar sunulmuş.
Bu arada, Japonya da kaldığım ailerde gördüğüm bir gelenek aslında bize yakın. Ölmüş yakın akrabaları için evlerinin bir köşesinde onların resimlerinin olduğu ağaçdan yapılmış küçük tapınak gibi bir şeyin içinde her gün yedikleri yemek den birer parça koyuyorlar. Bizde ölülerin ardından yemek vermek gibi aslında.
Buradan sonraki durağımız sakuraları en güzel göreceğimiz Kiyomizuen (saf, temiz su) tapınağı. Yürüyerek 15 dakika da ulaşıyoruz ama bu arada iyiki pazartesine aldım Kyoto yu bugün bile her yer çok kalabalık pazar gününü düşünemiyorum. Nisan ayı Japonya da eğitim yılını bitimi ve yeni yıl tatilinin olduğu bir dönem o yüzden daha kalabalık. Zaten sakura dönemi olduğu için dünyanın her yerinden gelmiş turistlerin mutlaka uğradığı bir yer. Sokaklarda kimono kiralayıp gezen çok insan var ama kime selam verdiysek Japon değil başka bir ülkeden gelen turist çıkıyor:)
Hep beraber tapınağa girip en güzel manzaralarda hem grup hem de bireysel fotoları bol bol çekip 2 saatlik serbest zaman verip dağılıyoruz. Kiyomizuen tapınağı 60m yüksekliğinde bir zemine oturmuş ve eski dönemlerde gözü pek 234 kişi buradan atlamış. Buradan atlayıp yaşarsan dileklerinin gerçekleşeceğine inanalardan %84 ü yaşamış diğerleri nin dilekleri kabul olmamış belliki. Günümüzde hem buna inanan kalmamış hem de devlet gereksiz ölümleri engellemek için yasaklamış bu atlayışları. Ayrıca halk dilinde bir atasöz varmış, çok pahalı bir şey aldıklarında “Kiyomizuen den atlamak gibi pahalı” şeklinde tasvir ediyorlarmış aldıklarının ne kadar pahalı olduğunu anlatmak için.
Tapınakda suyun çıktığı yerdeki çeşmelerde uzun kuyrukda meraklılarını bırakıp serbest zaman verdik saat 3 de buluşmak üzere dağılıyoruz. Misa san ve Nurşenle bir sürü hediyelik eşya ve tadların satıldığı dükkanlara doğru gidip caddeleri keşfederek dükkanlarda sundukları tadları deneyip öğle yemeğini de geçiştiriyoruz. Her yer kalabalık ve kimonolu turist görmek ilginç ama sokoklarda Geyşa öğrencisi Maiko ları görünce fotoğraf makineleri hemen işliyor. Burada hala gerçekten Geyşa lık az da olsa devam ediyor ve Maiko larda hala eğitimde olan öğrenciler. Yüzleri ve sırt boyunları bembeyaz boyanmış, dudakları kırmızı rujlu, başlarında gösterişli perukları ile çok çok güzel ve pahalı olduğu belli kimonoları ile çok etkileyici bir görüntü veriyorlar sokaklarda. Zaten hepsinin yanında profesyonel bir fotoğrafçı var belli ki amaçsız değil özellikle fotoğraf çektirmek için çıkmışlar. “Bir Geyşa nın anıları” filmi Geyşa lığı anlatan çok güzel bir film, meraklısına tavsiye ederim….
Saat 3 de buluşup 2 farklı otobüs ile Altın Tapınağa geliyoruz. Burasını özellikle en sona bıraktım çünkü akşam güneşi en güzel fotoğraf veren saati. Altın tapınak ağaçdan yapılmış ama dış yüzeyi altından kaplanmış, sadece dışardan görülebilen bir tapınak ve Kyoto nun en önemli gezi noktalarından biri. Çok güzel dizayn edilmiş tipik Japon Bahçesinin tam ortasında küçük bir göl kenarına yapılmış tapınağın suya yansıyan görüntüsü muhteşem. 12.yy da yapılan tapınak bir çok badireler geçirmiş ama en son 1950 deli biri tarafından yakılınca tekrar inşa edilmiş.
Tapınak dan çıkmamız saat 5 i buldu ve bu saatden sonra yapılacak en iyi şey şehir merkezine gidip yemek yemek çünkü öğle yemeğini de geçiştirdik, zaten bizim için önemli olan öğle yemeği için oturup 1-2 saat harcamak değil mümkün olduğunca çok yer görmek daha doğrusu arkadaşlara daha çok yer göstermek benim amacım.
Saat 6 da şehir merkezinde dolaşıp sushibar bulmaya çalışıyoruz ama istediğimiz yerde çok sıra var sushi bar tecrübesini Tokyo ya bırakıp tipik bir Japon restoran da 2 masaya yayılıyoruz. Değişik tadları denemek için bölgenin meşhur yemek okonomiyaki (lahana dan yapılan bu bölgenin meşhur yemeği) yaki soba ve bu restorana özel cury li peynirli bir şey siparişi verip iyice karınları doyurduk. Artık geç oldu otobüsle Kyoto merkez tren istasyonundan Osaka ya dönüyoruz. Bu gün ne yürüyecek halimiz var nede macerayı göze alacak cesaretimiz o yüzden direkt trenle otele dönüyoruz.
Hazır görmüşken İstasyondan ertesi gün Tokyo otobüs biletlerimizi de normal den daha ucuza alıyoruz.
2 Nisan Osaka
Sabah yorgun bedenlerinde dinlenmeye ihtiyacı var deyip 9 da çıkış veriyoruz tabii bu arada otel den çıkışımızıda yapıp valizleri otelin lobisinde brakarak çıkıyoruz. Gün uzun ve bizim vaktimiz var o nedenle gündüz gözüyle üstelik merkez istasyon olduğu için buluruz diye yürümeye karar veriyoruz. Merkez istasyona doğru giderken buranın en önemli alışveriş bölgelerinden biri olan güneydeki Namba bölgesine rotamızı çeviriyoruz.
Ana caddeler yüksek binalarla çevrilmiş iş merkezleri ve Namba Bölgesi sonsuz gibi görünen dükkanlarıyla gez gez bitmeyen, yeme içme ve alışveriş merkezi. Görsellik alabildiğine zengin ve hareketli, gündüz ayrı güzel, gecesi ayrı bir ahenkli.
Bu gün hiç bir turda yaşanamayacak bir tecrübeyi yaşatmak istedim arkadaşlara, geleneksel Japon çay seremonisi. Saat 11.30 da gideceğimiz yer Osaka nın biraz dışındaki buluşma noktasına gitmek için biraz erken davranıyoruz. Burası Japonya, bizdeki gibi ya geç gelirse, ya zor bulursak gibi bir dert yok yani vaktinden 1 saat önce buluşma noktasına geliyoruz. Ama saat öğlen 1 ve öğle yemeği için başka vartimiz yok bu süreyi de o şekilde değerlendirip alışveriş merkezinde serbest zaman veriyoruz.
Gideceğimiz ev istasyona araba ile 15 dakika mesafede ve 200 yıllık eski müze bir ev. Sahibi Musoyo san Türkiye ye ilk gelen Hipo grubundan ve benim tanıdığım ilk Japonlardan. Japonya ya geldiğim ilk hafta 2006 da Kyoto ya da ilk kez Masuyo san ve annesi ile gitmişdim. 2. Dünya savaşı öncesi varlıklı aristokrat bir aile ve belli ki çok çok güzel bir hanmefendi olan annesi ne yazıkki yoktu bu sefer. Bizi araba ile istasyondan alanlar da Japonya da ilk kaldığım aile Misako Nakai ve bir arkadaşı Mako chan.
2 büyük araca doluşup gidiyoruz Osaka nın dışındaki tarihi eve. Ev sahiplerimiz bizim için kimono giymişler, Masuyo san ın kız kardeşi zaten çay seremonisi ni öğreten bir hoca, bize sunumuda kendisi yapacak. Sıcak gülümsemeleri ile kucaklaşıp tokalaşarak karşılıyorlar bizi.
Önce biraz çevreyi dolaşıyoruz, sakuralar çok güzel açmış, eskiden büyük bir araziye sahip olan aile 2. Dünya savaşında büyük kayıplara uğramışlar şu anda ellerinde sadece ayakta tutmaya çalıştıkları müze-ev ve küçük bahçeleri var.
Ayakkabılarımızı çıkartıp ilk beş kişi seremoniye başlıyor, ikram edilen çayın nasıl içildiğini göstermek için onlardan bir arkadaş ilk kabı alıyor ve gösteriyor. Öncelikle sundukları tatlıları sırayla alıp yiyorsunuz, sonra çayı sunan kişinin verdiği kabı sağa doğru üç kez döndürüp yudum yudum içiyorsunuz ve ağzınıza gelen yeri elinizle silip bu sefer sola çevirip bırakıyorsunuz. Bu törensel sunum çok eskilere dayanan bir gelenek ve kış günlerinde tipik Japon evlerinin ortasında ateş yanıyor ve sıcak çay sunuyorlar. Şimdiki elektrikli sistemler olsada bu geleneği yaşatmaya hevesli çok insan var ve bu törenlerin nasıl yapıldığını öğrenmek için kursa giden çok kişi var. Öğle basit bir iş de değil, mendilin katlanma şeklinden, malzemelerin silinme sırası, çayın sunulması gibi ince detaylar var yani herkes böyle bir seremoni yapamıyor illa ki kursa gitmek gerekiyor. Bu töreni otellerde yada çayevlerinde çok pahalıya meraklısına 7-8000 Y gibi paralara sunuyorlar. Bizde bağışlarla ayakta tutmaya çalıştıkları müze ye yardımımızı esirgemiyoruz tabii…
Tören den sonra evi de gziyoruz ve 150 yıl öncesinden kalma bebeklerinde olduğu ailenin kolleksiyonunu görüyoruz. Mart ayı kız çocuklarının özel kutlamalarının yapıldığı dönem, 7 yaşına gelen kız çocuklarına anne babaları ve büyük anne-babaları tipik Japon bebekleri hediye ediyorlar ve bunlar her zaman saklanıyor ve her yıl mart ayı ev müsait ise sergileniyor. Biz de şanslıydıkki 100-150 yıllık aile yadigarı bebeklerin olduğu böyle bir sunumu görmüş olduk.
Saat 4.30 gibi bizi tekrar istasyona bırakıyorlar ve doğruca Osaka kalesinin de olduğu Minami hihaşi Bölgesine gidiyoruz. Japonya da diğer meşhur şey de Onsen dedikleri hamamlar. Bizim hamamlardan biraz farklı, Japonya devamlı depremle sarsılan bir ada olduğu için kaplıcaları çok fazla. Dışarda karın yada yağmurun altnda sıcak havuzun içinde olmak ayrı bir keyif daha önce 3 kez denemiştim. Bizim gittiğimiz yerse çok daha büyük ve Tayland, Bali, Mısır gibi değişik havuzların da olduğu büyük bir spa dünyası. Tabii bahçede büyük 3 tane de Japon tarzı havuz da var. Buralara girerken hiçbir şey almanıza gerek yok, ihtiyacınız olan herşeyi içerden sağlıyorlar. Şampuandan life, tarakdan diş fırçasına kadar her şey düşünülmüş , içerde giyeceğiniz pijamalar ve havlular istediğiniz kadar üstelik dinlenme alanlarında istediğiniz gibi uzanıp tv de seyredebiliyrsunuz. Yalnız ufak bir detay, havuz bölümüne bikini yada kilotla giremiyorsunuz sadece elinizdeki küçük havlular var ama onları da 5 dakika içinde atıyorsunuz çünkü kimse kimse ile ilgilenmiyor bakmıyor ?
Saat 9 da çıkış da buluşup otele dönüyoruz, otele gelip hemen valizleri alıp direkt taksilerle istasyona gidiyoruz. Zaten yağmur da var, valizlerle trenlere indi bindi için hiç birimizin enerjisi kalmadı.
Tam vaktinde 11.30 da otobüse yetişip Tokyo ya doğru sabah 7 ye kadar sürecek yolculuğumuza başlıyoruz. Yolda bütün gün yağmur yağdı. Tokyo ya yağmur kalmasın diye dua ettik ama ertesi gün Tokyo yu yağmurda gezdik ve fırtınalı yağmur sonunda maalesef sakuraların bir çoğu da döküldü…. Neyse ki Osaka, Kyoto ve Nara da en güzel şekilde yaşadık.
3 Nisan Tokyo
Sabah çok aramadan Ikebukuro daki otelimizi bulduk, Tokyo da 5ay kadar yaşadım ve buraları çok daha iyi biliyorum. Merkeze yakın olsun ve ulaşım kolay olsun diye şehri yuvarlak bir hat şeklinde dolaşan Yamanote hattına yakın bir yerde otel ayarlamıştım. Ne yazıkki yağmur dinmek bilmedi, odalara da saat 4 den önce giremiyoruz en iyisi sabahın bu erken saatinde kahvaltı edecek bir yer aramak. Otelin lobisinde kahvaltıda dahil konaklamamız ama bu sabah değil ancak ertesi gün başlıyor. Son gün zaten erken gideceğimizi, yağmurlu olduğu ve ıslandığımız için bize ayrıcalık tanımalarını rica ettim, çok da mahsun baktım herhalde kabul ettiler. Kurallara çok bağlı olan Japonlardan pek beklenmeyen bir jestti sağolsunlar işimize yaradı.
Saat 10’a kadar tipik Japon kahvaltısı (değişik tarzlarda pişirilmiş pirinç ve misu çorba) ve bol çay-kahveli kahvaltımızı edip kuruduk ve internet de maillerimize bakıp hasret giderdik. Saat 10.30 gibi yola çıkıp hem JR hem de metro da geçerli olacak günlük tren biletlerimizi alıp önce Asakusa ya gittik yağmur yağmasa daha güzel ama bahar yağmuru da beklenecek bir şey, Tokyo nun bu halini de görmüş olduk. Ayaklarımız belki ıslandı ama asla çamur olmadı:)
Asakusa da Sensoji Tapınağını gezip başka bir istasyondan elektronik merkezi olan Akihabara ya geçtik. Burası her türlü elektronik malzemeyi iyi fiyata bulabileceğiniz bir elektronik cenneti. Zaten bu tür teknolojik ürünler Türkiye ye göre oldukça ucuz. Aslında bu alışverişi son güne bırakmıştım ama hazır hava iyi değilken alışverişle değerlendirelim diye değiştirdim programı. Fotoğraf makinesi almak isteyenler için bu gün en iyi fırsat başka zaman vaktimiz kalmayacak.
Saat 4 de tekrar buluşup otele döndük odalarımıza yerleşip 7.00 de buluşmak için sözleştik.
En kalabalık merkezlerinden Shinjiku ve Shibuya yı gezeceğiz. Her daim kalabalık olan bu bölgeler akşam ayrı bir renkli. Önce Shinjiku da doğu çıkışından çıkıp canlı büyük caddelerden yürüyoruz. Burda her şey oturmuş başka hiç bir bina sığmaz diyordum ama ufacık alanlara yeni büyük binalar yapmışlar bile. Tam bir alışveriş merkezi cenneti olmasına rağmen yeni bir alışveriş merkezi inşaatıda devam ediyor hatta.
Shinjiku da dolaşıp Shibuya ya gidiyoruz, ilk durağımız Hachiko adlı meşhur köpeğin heykelinin olduğu nokta. Çok eski olmasına rağmen Richard Gere nin de çektiği sadık bir köpeği anlattan ünlü film kahramanının heykelini dikmişler. Ayrıca bu bölgenin de tam merkezinde trafik ışıklarının yanmasıyla yaya geçidinin kalabalık halini görebileceğiniz, işde Japonya bu kadar kalabalık dedirten manzarayı gösteriyorum arkadaşlara. Yemek konusunda herkes kararsız kalınca otele dönüp isteyen direkt odasına çıkar isteyen yemek yer diye seçenek sunup dönüyoruz. Zaten Sevcan’ın Japon arkadaşı Manko da 9.3;0 da otele gelecek.
4 Nisan Perşembe Tokyo
Bungün 8.30 da kahvaltı ları yapmış şekilde buluştuk. Bütün gün Tokyo yu arşınlayacağız. İlk durağımız Harajuku, genelde gençlerin gelip alışveriş yaptığı, çılgın kıyafetleri bulabileceğiniz Takeshita caddesi ile ünlü bir yer. 45 dakikalık kısa bir serbest zaman yetti burası için son dakika alınan magnetlerle yürüyerek Meiji tapınağına doğru yürüdük. Tokyo 30 milyon nüfusuyla Dünyanın en kalabalık 3. şehri ve yerleşim alanları o kadar azki insanlar çok küçük evlerde yaşamak zorunda. Buna rağmen Yoyogi parkı ve Meiji tapınağının çevresi çok büyük bir yeşillik alan ve kimse buraya bina yapmaya cesaret edememiş. Yüksek binaların ortasında bir vaha gibi, içeri girince şehirden soyutlanıp başka bir aleme giriyorsunuz. Meiji tapınağı bu yeşil parkda ve Tokyo nun en büyük tapınağı. Girişindeki büyük kapı dan yürüyüp tapınağa doğru gidiş yaklaşık 10 dakika sürüyor. Burası özellikle kasım ayında kimonolu aileleri görebilirsiniz. Kız çocukları 5 yaşında erkekler se 7 yaşına geldiklerinde kimonolarını giydirip tabii anne lerde (genelde babalar giymiyor) hep beraber tapınak ziyareti yapıp kendi aralarında küçük partiler yapıyorlar. Sonrasında hep beraber stüdyo fotoğrafı çektirip çerçeveli fotoğrafı evlerin bir köşesine koyuyorlar. Sonrasında geri dönüp sakura partilerinin yapıldığı Yoyogi parkına gidip biraz dinlenme ve dünkü yağmurda dökülmüş sakuraların üzerinde oturup gündüz piknik yapanları seyrediyoruz. Zaten çok kısa olan sakura vakti yani kiraz çiçekleri her yıl baharın erken yada geç gelmesine göre farklı zamanlarda açıyor. Genelde güneyde yani Osaka tarafında daha erken Tokyo da biraz daha geç açıyor ama bu yıl tam tersi olmuş ve Tokyo da daha erken açmış. Yoyogi parkında özellikle akşamları gruplar halinde insanlar toplanıp piknik yapar, sohbet edip eğlenirler. Gündüz de yer yer gruplar piknik yapıyordu bizim için de yerlerdeki yaprakların üzerinde oturmak iyi geldi.
sonraki durağımız Tokyo istasyonu, uzun yılardır restorasyondaydı sonunda bitmiş. Zaten çok büyük bir istasyon ve çevresi gökdelenlerle dolu. Bu yüksekbinalar içinde tarihi kırmızı bina olduğu gibi korunmuş. Kraliyet sarayı çıkışından çıkıp sarayın olduğu yerde foto molası verip geri döndük. Japonya monarşi ile yönetilen bir ülke, kraliyet ailesi 2. Dünya savaşı sonuna kadar siyasi bakımdan oldukça güçlü imiş ama savaş dan sonra artık pek bir etkisi kalmamış. Dünyanın 2. büyük ekonomisi ve bunu 1947 den sonra herşeyi kaybetmelerine rağmen başarmışlar.
Yürüyerek metroya gidip Ginza ya gidiyoruz. Ginza Tokyo nun en ünlü ve pahalı markalarının olduğu bir bölge. Önce geleneksel tiyatro un oynanadığı Kabukiza tiyatrosuna uğradık, burası da ciddi bir restorasyon geçirmiş, orjinğualine sadık kalınarak yenilenmiş. Saat daha 6 olmasına rağmen giriş çok kalabalık hatta kimonosu ile tiyatroya gelmiş bayanlardan bizim grup tarafından oldukça ilgi gördü.
Apple store da biraz dolaşıp Iphone baktık ama Japon lar dışında yada en az 2 yıl Japonya da yaşayanlar dışında telefon satışları yokmuş bunu da böylece öğrendik.
Bu gün çok yorulduk her kes bir an önce otele dönmek istiyor, Tokyo yı dolaşmakdan “ayaklarımıza kara sular indi” otele gelip 1.5 saat sonra tekrar lobide buluşma kararı verdik. Akşam yemeği için sushi barı denemenin vakti geldi. Akşam vakti oldu için kalabalık, 5-10 dakika içerde bekleyip sıramız gelince 2 şerli oturduk heleki şansımıza yan yana yerler düştü. Arkadaşların yiyebilecekleri tabakları almalarında biraz yönlendirici oldum ama hiç de fena değiller hani ilk deneme için:)
5 Nisan Cuma Hakone
Bu gün Tokyo ya yakın Hakone deyiz, şansımız varsa Fuji dağını görmeye ve aktif volkan alanı olan Owakudani ye gideceğiz. Ikebukuro dan “yamanote line” ile “Shinjiku” ya gidip günlük geçerli olacak Odakyu line Hakone biletini alıyoruz. Ekspres hat ile 2 aktarma da Hakone merkeze geldiğimizde saatler 11.30 oldu. Otobüs ile 40 dakikalık daha yol gidip feribota bineceğimz durağa ulaştık. Bir önce ki feribotu kıl payı kaçırınca bir sonraki ni beklerken dükkanları ziyaret edip ufak tefek hediyelikleri de hallettik.
Feribot korsan gemileri gibi ama süslü püslü ilginç bir gemi, hava biraz bulutlu olmasa göl üzerinde Fuji dağına görebilecektik ama bu gün dağı görmek daha sonraya kısmet olacak. 25 dakikalık göl gezisinden sonra başka bir ulaşım aracı olan teleferiğe yönleniyoruz. Burası için öyle güzel bir harita ve broşür yapmışlarki her şey elinizdeki broşürde detaylı yaıyor ve zaten kalabalığı takip etmeniz yetiyor yolu bulmak için. Buraya da en son 3 yıl önce gelmiştim.
Owakudani ye çıkarken Fuji dağını bulutların arasında gördük yine. Biraz yürüyüşle aktif volkan olan tepeye çıkıp kükürtlü suda kaynatılan siyaha dönmüş yumurtaalrdan yiyip ömrümüzü uzattık. yine teleferik, tren, otobüs ve tren faslından sonra otelimize geri döndük. Toplamda 14 araç değişimi yapmışız ama buna değdi:)
Akşam kısa bir otel dinlenmesinden sonra artık geleneksel bir suşi bara gidip herkes hareketli tezgah dan yiyebileceği tabakları aldı.
5 Nisan Cumartesi: Bu gün serbest gün, grubun bir kısmı arkadaşları ile vakit geçirirken biz 6 kişi Tokyo nun başka bir bölgesine gitmeyi tercih ettik. Şoförsüz metrobüs le gittiğimiz bölgede Amerika daki özgürlük heykelinin kopyası ve dönme dolap larla bol bol vakit geçirip günü tamamladık.
Gezimizin sonuna geldik, sadece arkadaşlarıma özel yaptığım bu organizasyon da herkes için yoğun, keyifli güzel bir Japonya tecrübesi oldu. 2004 yılından beri dilini, kültürünü öğrendiğim, misafir kabul edip misafir gittiğim, çok takdir ettiğim, kibar-temiz insanların olduğu güzel ülkeye ne kadar sık gelsem sıkılmam. Yaşadığım güzelliklere rehberlik yapıp tanıtmak benim için büyük keyif ve bunu yapmaya devam edeceğim.
FOTOĞRAFLAR