Likya yolunu yürümek

2010 yılında Fethiye de yaşadığım 6 aylık sürede küçük bir kısmını yürüdüğüm, bence Dünya nın ve bölgenin en güzel manzaralarını sunan Likya yolunu daha uzun bir rota ile yürümek için fırsat çıktığında hemen değerlendirdim. Ayakizleri grubu nun Tamzara ile organizasyonunda Hüseyin abi ile bu geziyi yapmak sa bir ayrıcalık ve keyif oldu.

Antalya ile Fethiye körfezleri arasındaki Akdeniz’e uzanan yarımada, antik coğrafyada Likya olarak adlandırılmış. Toplamda yaklaşık 550km lik yol, yerleşimlerin birbirlerine bağlanan güzergâhlarla ve uzaklık ölçüleriyle yazıldığı Likya coğrafyasının haritası olan Likya Yol Kılavuz Anıtı, dünyanın bilinen en eski ve tek karayolları haritasıdır.

Strabon, Likya kıyılarının engebeli ve geçilmesi zor olduğunu, ancak limanlarının son derece iyi donatıldığını söylüyor. 1992 yılında çalışmalarına başlanılan Likya yolu 1999 yılında Kate Clow tarafından hizmete açılmış, rota kırmızı beyaz ile işaretlenmiş.

21 Eylül de grupla buluşup Kayaköy Sanat kampında yaptığımız dillere destan kahvaltı ile gücümüzü toplayıp Kayaköy’ü gezerek başladık ilk günün kolay rotasına. 1923 mübadelesi ile terk edilen, eski adı Levissi şimdiki adı Kayaköy maalesef hak ettiği değerini yaşamayan hayalet bir kent, içinden geçerken bir zamanlar ne kadar büyük bir şehir olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.

Yarım saatlik tırmanma ile tepeden görünen köyün arka tarafında, soğuksu plajı, St.Nicholas adası gidi nefes kesen manzarayı göreceğimiz bir noktaya ulaştık.

Hava oldukça sıcak ama orman içi yürüyüşle artık daha düz patikalarla devam edince Ölüdeniz manzarası karşımıza çıkıyor.

Yamaç paraşütlerinin rengi doğanın rengine ayrı bir doku katıyor, turkuaz mavisi denize kendinizi hemen atasınız geliyor.

Herkesin yapabileceği 2.5 saatlik yürüyüşle indiğimiz Belcekız plajında bizi bekleyen teknemize atlayıp Kelebekler vadisine doğru dalgalarla dans ederek 45 dakikalık yolculukla ulaştık. 350 metreye ulaşan sarp kayalık duvarlarla çevrili olan Vadi, ismini, barındırdığı 80′den fazla kelebek türünden ve özellikle Kaplan kelebeğinden almış doğal bir hazinedir. 1997 yılında Faralya köyünden inip aynı yoldan çıktığımızda hatırladığım vadi, hippilerin konaklama yeriydi, şimdi ise koruma altına alınmış daha mütevazi yaşam alanı olan bir bölge. Ölüdenizden kalkan gnlük tur teknelerin uğrak yerlerinden biridir.

Kısa bir yüzme molası ile ilk deniz sefamızı yapıp, gün batımı eşliğinde sahile geri dönüp otelimize gittiğimizde uzak yoldan gelmiş yorgun bedenler erken yatıp dinlendi.

2. gün erken den kalkıp Ovacık daki resmi başlangıç tabelasından dostlarla fotoğraf çekerek başladık güne.

Bu gün daha bir tempolu, daha çıkışlı ama en muhteşem manzaralarla 12km yürüyeceğiz. Her an karşımıza çıkan ölüdeniz manzaraları o kadar güzelki fotoğraf çekmelere doyamadık, bir kez daha bu güzel ülkeye sahip olduğumuz için gururlanıp, Dünya nın bu muhteşem yolunu tanıtıp faydaya dönüştüremediğimiz için üzüldük.

Faralya köyünde verdiğimiz öğle yemeği molasından sonra Kabak koyunda denize girmek içinde vaktimiz oldu. Biraz serin ama tertemiz Akdeniz de günün yorgunluğunu atıp yeni ve tertemiz otelimiz Kabak Armes de tıka basa lezzetli yemekler için hazılandık.

Kabak Koyu

3. günde yine dinç bir şekilde uyanıp, sağlam bir kahvaltıdan sonra tekrar yollardayız.

Bu gün daha bir uzun ve zorlu olacak yürüyüş. Yediburunlar bölgesin de Kabak – Gey köyü arası 16km, aslında adı G mahallesi ama nasıl olmuş bilinmiyor Gey diye yazılmaya başlanmış.

Kabak koyunu tepeden bakış

Öğle yemeğini yerel bir köy evinde bol sebeli gözleme – ayran yapıp sonrasında çay la taçlandırdık. Üstelik evin bereketli üzümleri herkese yetti.

Günün geri kalanında 9km daha yürüyeceğiz ve bu yol sandığımızdan çok daha zorlu ve heyecanlı çıktı. Vadi içine iniş, sonra tekrar çıkış ve iniş – çıkış vb. Yol boyu, Eylül – Ekim aylarında bölgede yetişen dağ soğanı çiçeklerine konan arılar, kelebekler güzel kareler yakalamamıza hizmet etti diyebilirim. Aslında soğanı zehirli ama diz ağrılarına (yiyerek değil, sararak kullanınca) faydalı oluyormuş. Doğa nın dengesi o kadar muhteşemki sonbaharda açan bu çiçekler yazın kurumuş bütün çiçeklerden sonra faydalı olmak için bu mevsimde ortaya çıkıyor.

Biraz cık Zorlu da olsa çok keyfili bu yoldan manzaralar
Yediburunlar
Patika yolu bitirip asfalt yolda 3km yürümek biraz angaryaydı doğrusu, en arkada kalan Selim ve Sema ile, gelen birlikte traktöre binip öndeki herkese el sallayarak geçtik bu asfalt yolu. Akşam grubun çoğunluğu muhteşem manzaralı bir otel de kalırken biz 8 kişi G köyü muhtarının pansiyonunda kaldık, tabii akşam da köy kahvesinde okey oynamak da gecenin bonusu oldu.

4. Gün hedefimiz Patara, bir gün önce gündemde olan şort lu protestoya destek amaçlı bizde “şortlu gacılar” konsepti yaptık Beyhan ve Ayla ile bugün. Daha kolay bir başlangıç yaptık, tarlarlar boyunca rahat yürüyüş uzun sürmedi, nerdeyse gün boyu inmek çıkmaktan daha çok yoruyor dizleri.

Saat 15.30 gibi 16km lik Patara sahiline indiğimizde nehir ile bağlantılı deniz de yüzme keyfi yapalım dedik ama denize akan nehirden gelen soğuk su buna engel oldu. Otele gidip keyifli bir yemek bütün yogunluğumuzu aldı.

5. Güne Patara da başladık ve artık uzun yürüyüşler bitti bundan sonraki günlerde daha tarih dolu kısa yürüyüşler yaptık.

St.Nikolas’ın doğduğu, Likya birliğinin başkenti antik kent, 15km lik kumsalı ile Patara, Türkiye nin gizli hazinelerinden bir köşe.Antik kent tiyatrosunda Hüseyin abi den biraz tarih dinleyip Kalkan rotasına 10km yürüyüş yapılacak. Biz kaytarıkçı 4 kişi grubu bırakıp denizin cazibesine kaptırdık kendimizi. Akşam turun son akşam yemeğinde şarkılı sözlü keyifli bir gece ile turu uğurladık.

6 ve son günde ilk durağımız Unesco Kütür mirası listesindeki Xantos antik kenti, tarihde 2 kez kahramanca savunmuş kentini ama yerle bir edilmeyi engelleyememiş. 1840 da buradan British müzesine götürülmüş Nereidler ve Harp mezar anıtları nı görebilirsiniz.

Aslında programda olmayıp Hüseyin abi son güne Saklı kenti ekleyince tam ege tatilinde gibi hissettik. Tesadüfen bir çoban tarafından bulunan saklıkent kanyonu 16km uzunluğunda , ancak 1 km yürümek yeterli oluyor.

Fethiye merkeze dönüp öğle yemeği yedikten sonra bölgenin ünlü köylerinden Üzümlü köy de bonus olarak eklendi güne. El dokuması pamuklu ürüleri, şarabı ve doğal dokusu ile hem yabancıların hem de büyük şehirlerden kaçanların yerleşim yeri olarak oldukça popüler.

Fethiye ye geri gönüp tepedeki kaya mezarlarını görüp merkezde serbest zaman için hala vaktimiz var çünkü uçakları gece saat 21.50 de

Muhteşem manzaralar, güzel dostlarla gezince daha bir anlamlı oluyor. Umarım Likya yolu bir Dünya mirası olarak hakkını verecek insanların gelip göreceği, yürüyüp hem eski antik tarihlerde yaşayan insanların hem de günümüzdeki mirasçıların kültürünü yaşamlarını görme şansı olur.