10 -11 OCAK 2019 Cuma / İSTANBUL – LİMA
Her yıl, mümkün olduğunca, Dünya’nın bilmediğim diyarlarını, yalnız olarak keşfe çıktığım geziler yapmaya çalışıyorum. Turist rehberi olduğum için zaten “işim gücüm gezmek” ama bildiğim – gördüğüm yerleri gezdirmek ile bilmediğin ülkeleri görmek çok farklı. Tam bir sırt çantalı gezgin değilim, 10-12 kg kabin boy valiz ile çıkıyorum, hosteller de en ucuz yerlerde kalmak gibi bir hedefim yok. Gittiğim ülkenin ekonomik şartlarına bağlı olarak özel odalarda kalma lüksünü kendime tanıyorum, ama genelde toplu taşımayı kullanıyorum, taksi çok çok nadir tercihim.
Bu yıl, Güney Amerika rotasına karar kıldım, uçak biletleri için en uygun seçenekler www.skyscanner.com dan bulunuyor, Pegasus’un Amsterdam aktarmalı KLM ile Lima gidiş bileti, AirFrance ile Panama’dan dönüş Paris aktarmalı biletlerimi, geziye başlamadan 1 ay önce aldım. Sabah, Sabiha Gökçen den 09:05 uçağı ile yolculuk başladı, yerel saat ile 19:00 da Peru’nun başkenti Lima ya indim. Yan koltuğum daki komuşularım, Lima da eski şehirde kalmamam konusunda o kadar gözümü korkuttu ki sonunda “Miraflores” bölgesine gitmeye karar verdim. Havaalanında güvenli taksi firmaları fiks bir fiyata istediğiniz yere götürüyor, fiyatları S40 ile S60 arası 1$=S 3.5, aslında hiç de korkmaya gerek yokmuş, Avrupalı sörfçü 3 genç ile ortak bir araç tutup yaklaşık yarım saatlik yolculuk da şehrin gece halini de gördük. Venezuela dan gelen hayat kadınları, kumarhaneler, trafik karmaşası ile tam bir metropol şehir Lima.
Ülke ye MÖ 20.000 ile 10.000 yıllarına kadar bugünkü Peru’nun olduğu bölgeye gelmiş ilk yerleşimciler. MÖ 4000 yıllarında tarım ve hayvancılık başlar. Dünya da artık her gezginin bildiği ünlü İnka Krallığı ise 1200 yılları civarında oluşur ve 1532’ye kadar bugünkü Kolombiya, Ekvador, Peru, Bolivya, Arjantin ve Şili‘nin büyük kısmına genişler. Peru’nun yüksek platosunda bulunan Cusco şehri İnka Krallığı’nın başkentidir.
İspanyollar 1532’den itibaren bu ülkeyi fethederler ve İspanya Krallığı adına Peru Valiliği‘ni kurarlarlar ki bu valilik, zirvesine ulaştığında bugünkü Panama‘dan, kıtanın en güney noktasına kadar ulaşmıştır. 1821’de ülke José de San Martín ve Simón Bolívar tarafından kurtarılır ve bağımsızlığını kazanır. Bununla birlikte isyanlar ve iç savaşlar modern bir devletin gelişmesine engel olurlar.
Normal de bütün konaklama rezervasyonlarımı www.booking.com adresinden yapıyorum, oradaki yorumlar beni doğru yönlendiriyor, şehir merkezine yakınlığını da lokasyon haritasından görüyorsunuz. Arkadaş tavsiyesi ile kaldığım hostel de, özel oda $25, sahibi çok tatlı yaşlı bir kadın, ailesi çok eskiden Lübnan dan gelmiş, 3 katlı ve özel odaların olduğu bir pansiyon ev, mutfak ve balkon ortak alanlar, yeterince konforlu bir yer aslında. Tek dezavantajı sahibinin hiç İngilizce bilmemesi benim de HİÇ İspanyolca bilmiyor olmam.
Biraz ansiklopedik bilgi, Peru, kuzeyde Ekvador ve Kolombiya, doğuda Brezilya, güneydoğuda Bolivya, güneyde Şili ve batıda Büyük Okyanus ile sınırlı bir coğrafyada yer alır. Yaklaşık 1.3 milyon km2 ilk ülkede 31 Milyon insan yaşıyor. Daha detaylı bilgileri Internetse bulabilirsiniz. Uzun yolculuk sonrasındaki gezimin ilk sabahına dinç ve hevesli uyandım, kahvaltı için çıktığım mutfak da Arjantinli bir aile ile tanıştım, onlar deniz tatili için gelmişler buraya. Telefonumdaki “Maps.me” programı ile en yakın turizm danışma ofisini bulup eski şehre gidiş rotasını öğrendim. Alt caddeden halk otobüsü ile yaklaşık 1 saat de istediğim yere geldim S1.5. Eski şehrin arka sokakları bizim Tarlabaşı bölgesi gibi eski evlerle dolu, belli ki akşamları buradalar da olmak pek kimsenin istemeyeceği bir şey. Yaya yolunda çok güzel restore edilmiş rengarenk koloniyal (eski İspanyol yerleşimcilerin) binalarının olduğu cadde, internet de Peru – Lima de aratınca görülen fotoğrafların olduğu bir yer.
Nehrin karşı tarafına geçince belediye binası ve kathedral’in bulunduğu büyük meydana ulaştım. Turistik ürünler satan dükkanlar, devlet binaları ve tam ortada devasal bir çeşme ile Lima da mutlaka gelinen bir yer olduğu turist mevcudiyetinden de kolayca belli oluyor. Artık hislerimi takip edip yürüyerek şehri keşfetmem lazım. Meydanın yakınındaki Çin mahallesi, Mahmutpaşa gibi, her tür ürün satılıyor. Yol üstünde iri taneli haşlanmış mısırları bolca bulmak mümkün, o kadar cazip görünüyor ki hemen aldım tabii ve özellikle Peru da her fırsat da haşlanmış mısır yemeye doyamadım. Patates’in ana vatanı Güney Amerika, Mısır da ise Amerika diye geçiyor kaynaklarda. Bizde şimdi satılanlar gibi sarı yumuşak değil eskiden çocukluğumuzda olduğu gibi beyaz ve iri taneli. Sokak da bol bol meyve suyu ve dilimlenmiş, çeşitli tropikal meyveleri satanlar da var, en tanıdık portakal suyunu da es geçmeyip yürümeye devam ettim. Çarşı Pazar da 2 saat dolaşdıktan sonra metrobüs durağını görünce hemen atladım. Lima Seyahat kartı gibi bir kart kullanılıyor, tek biniş S2.5, ama tek bilet alamıyorsun, kapıdaki güvenliğin yardımı ile kartı olan yerli halk dan birinden parasını verip ödünç aldım ve atladım Metrobüs’e. Hazır böyle bir şansım varken uzak mesafedeki “Baranco” durağına kadar gittim. Baranco, Lima’nın en düzgün, entelektüel, güvenli temiz bir merkezi. Lima da kalınacak en güzel yer Baranco bence. Belli ki gece barları ve restoranları ile de turistler için de bir cazibe merkezi. Parkalarda, Japonya daki Ginko yapakları gibi ama rengi Turuncu olan muhteşem güzel kocaman tropikal ağaçlar var. Binalar çok katlı değil ve bakımlı, yollar temiz, köprü ve tünel geçişlerini grafitiler yapıp güzelleştirmişler.
Parkı geçip sahile gelince başka bir manzara ile karşılaştım. Deniz kenarındayım, Antalya da ki gibi yüksek falez lerle çevrelenmiş bir coğrafya, sahilde yüzen insanlar, tepede yamaç paraşütü yapanlar ve yürüyüş yolu boyunca güzel ve çiçekler dolu yollar . Sahil manzarası boyunca yürüyüş ve bisiklet yolları yapmışlar, bunu takip ederek Miraflores’e kadar 2 saat kadar yürüdüm. Hava da sıcak ama dayanılmaz değil. bu gün için yeterince yol aldım ve artık otelime dönüp dinlenmeli ve yarının planını yapmalıyım
Yarın Cusco ya gidiş için araştırma yaptım, otobüs ile 22 saat ve $60 fiyat veriyorlar, “Budgetair.com” sitesinden $80 a uçak bulunca hemen aldım internet den…
12.01.2019 Cumartesi / LİMA – CUSCO
Lima dan ayrılmak için saat 12’ ye kadar vaktim var, toparlanıp çıktım ve bir blog da okuduğum Hotel Boulevard’a gidip havaalanı servisini keşfedeceğim. Yol üstünde ilginç bir tarihi alan görünce girdim. “İnka” lar dan 1000 yıl önce yaşamış “Wari uygarlığının” tapınım merkezi. Huari olarak bilinen antik Wari, And Dağları’nın merkezinde yaklaşık 500 ila 1000 arasında gelişen bir Andı medeniyetiydi. Uzmanlara göre, Wari uygarlıkları, güney yarımkürede ortaya çıkan en büyük “emperyal kültürlerden biri” olarak İnka İmparatorluğu ile birlikte ele alınmaktadır. “Huaca Pucllana müzesi”, Piramit şeklinde masif dolgu ile yapılmış antik kente giriş S15, piramit gibi ama tepesi düz bir alan, dolgu olarak toprak kullanılmış ve dış çevresini toprak kerpiç ile yapmışlar. Belli saatlerde rehberli gezdiriyorlar. İnsan kurban edilen dönem ve uygarlık, hatta bereket için anneleri, yani doğum yapmış kadınları kurban etmişler. Tepedeki alanda ise onlara yol göstersinler diye saf ruhları yani çocukları kurban ediyorlarmış. Küçük bir alan ve anlatacak fazla bir şey kalmayınca bahçedeki Lama larını, meyve sebze portföyünü anlattı rehber, ben de otele dönmek için acele ettim. Valizlerimi alıp 13.20 havaalanı servisine yetiştim.
Havaalanı servisleri oldukça konforlu klimalı otobüsler ile yapılıyor ve ücreti S25, vakitlice alana gidip uçağa bindim.
LATAM Havayolları ile 1.5 saat ilk uçuş ile 17.30 da “Cusco” havaalanına indik, şehir 3400m rakımda olduğu için dağ manzaraları muhteşem, karadeniz deki gibi serpilmiş evlerin olduğu bir manzara görünüyor uçak dan. Şehre inince “muhteşem şehir” dedikleri bu mu diye düşündüm. Bütün taksi tekliflerine pas vermeyip otopark dan dışarı çıktım. Kapıdaki polisden şehir merkezinin hangi yönde olduğunu öğrenip bekledim. Yollar çukur çukur ve çamurlu, Hemen yerel minibüs geldi, gideceğim yer kolay, katedral, kalacak yer ayarlarken mutlaka şehrin katedraline yakın ayarlıyorum, kadın bir muavini var, bizde eskiden olduğu gibi, açık kapıdan duraktan yolcu toplayıp paraları tahsil ediyor. S0.80 e yarım saat de katedralin olduğu yere gelebildik. Yol boyu, gördüğüm manzaralar tam bir hayal kırıklığı, çok kalabalık ve az gelişmiş bir şehirden geçip asıl turistik merkeze gelince keyfim yerine geldi ve neden herkesin övgüyle bahsettikleri Cusco olduğunu anladım. Siyaht bazalt taşlardan yapılmış Yüksek duvarlar, daracık sokaklar ile tarih öncesinde dolaşıyor gibisin. Hemen oteli bulup yerleştim, özel oda $13, kahvaltı yok, gruplarla gelirseniz, yada yeterince bütçeniz varsa bu bölgede çok güzel butik oteller var. Valizimi bırakıp hemen dışarı attım kendimi, akşam vakti de olsa buralar turistik yerler olduğu için çok fazla polis var ve oldukça güvenli ve kalabalık. Katedral’in olduğu büyük meydan ışıl ışıl ve turist dolu, biraz sersem gibi oldum çünkü 2700m yükseklik deyiz ve bu çoğu insanı etkiliyor, yükseklik hastalığı diye bir şey var. bir şeyler yedikten sonra hafif yağmur da atıştırınca dinlenmek için otelime döndüm.
Bu arada, o geceki hafifi sersemliğin dışında başka hiçbir yerde yükseklik den dolayı etkilenmedim, ama bünyeye göre değişiyor, rahatsızlananlar oluyormuş. “koko yaprağı çayı” içmemi sıkı sıkı tembihlemişlerdi ama hiç gerek kalmadı.
13.01.2019 Pazar – CUSCO
Sabah erkenden, dün akşam www.booking.com da iyi yorumlar almış hostel’e gittim, “Kamila Lodge” S60 ($18) özel oda. Dükkanlarla dolu bir caddenin ortasından girilen kapı ile başka bir dünya ya açılan bir yer, ortadasın da çok güzel bir sürü çiçeklerin olduğu bir avlu olan bir aile işletmesi, temiz ve güvenli. İngilizce bilen Hostel’in sahibi ile Rainbow mountain (Gökkuşağı dağları) turunu konuşurken yukardan bir ses geldi. Londra da yaşan İranlı bir kadın Nagen, dün gitmiş oraya, böylece tanışmış olduk, sonrasında 5-6 gün birlikte gezdik.
Naggen, 90 ların başında ailesi ile 1.5 yıl İstanbul da yaşamış, 29 yıldır Londra da yaşıyor ve hayatında çok büyük bir adım atarak yalnız Dünya yı gezmeye başlamış böylece bir yakınlık oluştu bir çok ortak noktamızdan dolayı.
Yolda bir acenta ya uğrayıp Maccha Pichu (MP) için fiyat aldım bana 2 günlük tur fiyatı $268 çıkarttı. Çıkıp şehri tekrar dolaştım, Cusco nun en büyük meydanında devasal bir Katedrali var ve girişi S25 yani $7, bildiğimiz Avrupa daki katedrallere benzer bir yer aslında, sırf aklımda kalmasın diye girip gezdim. Çıkışta küçük bir Türk aile grubu gördüm, Ankara dan geliyorlarmış, Ejder turizm ile gelmişler, rehberi ile tanışıp vedalaştık.
Şehir aslında çok büyük ve geniş alana dağılmış ama görülmesi gereken her yer yürüme mesafesinde, San Pedro diye kapalı bir Pazar yeri var, Pazar günü olduğu için dükkanların yarısı kapalı, sebze meyve ve kuzu erzak dan hediyelik eşya ya her türlü ürün satılıyor. Ayrıca bir bölümü de yemek yenilen restoran gibi, tezgahlarda oturup bir çok seçeneğin sunulduğu yiyeceğinizi seçip yiyorsunuz hızlı bir şekilde. Bu tür yerleri Güney Amerika da her pazar yerinde gördüm, restoranlara göre oldukça ekonomik yerel yemek seçeceği. Hatta dışarda taburelerde sokak yemeği yiyen turistlerde vardı, Kapalı alan dışında kurulan Pazar yerinde dolaştım, yerlere serilmiş satılan meyve, sebzeler tamamen yerel halkın ürünü ve çok güzel görünüyorlar. Küçük boyutlarda ve çok doğal GDO siz olduğu belli, insan kilolarca almamak için kendini zor tutuyor, kocaman bir mango, elma vs alıp 16.30 da otel döndüm. Şehirde çok fazla restoran seçeneği de var, en popüler yemek tavuk, Akşam Nageen ile yemeğe gittik yatışımız 21.00 i buldu. Bu gün 20.000 adım atmışım.
14.01.2019 Pazartesi
Nagen ile 2 günlüğüne Macua Pichu ya gideceğiz, Cusco dan Machu Pichu (MP) yada Aquas Calientes’a ya gitmenin en hızlı yolu, 1.5 saat otobüs ve sonrasında tren. Ama biz, hostel sahibinin tavsiye ettiği uzun ve biraz daha ucuz yolu tercih ettik, Planımız şöyle : sabah minibüs ile Hidroelektrica denen yere 6 saat de gidip oradan 2 saat de Aquas Calientes yürüyüş yada yerel tren. O gece kalıp ertesi sabah Machu Pichu ya çıkış ve akşam AC de kalıp ertesi gün panaromik tren ile “Ollantaytambo” ya dönüş, oradan minibüslerle 1.5 saat de Cusco ya varış.
Sadece 2 günlük ihtiyaçlarımızı alıp, Sabah 7.30 da ayarlanan turdan bizi otel den aldı, biraz eski bir minibüs, 19 kişi tam kadro doluyuz, otellerden topluyor yada yoldan alıyorlar. yol üstünde yemyeşil çok hoş yerlerde 2 kez mola vererek 14.10 da Hidroelektrica denen yerdeyiz. Yollar dar, düzgün değil, hatta zaman zaman selden yılıkmış köprüler ve yollardan çok heyecanlı geçişler yaptık, alt tarafı 200km lik yolu 6 saat de gelebildik. Otobüs yolculuklarını çok severim, geçtiğiniz yollar boyunca ülkenin yapısını görebileceğiniz, fikir edineceğiniz bir şans. Hava hafif yağmurlu ama soğuk değil, bu tren istasyonunda bakkal tarzı yerler ve bekleme salonu var, gelip giden oldukça hareketli bir yer. Aquas Calientes (AC) gidecek yerel tren tek yön $34 ve daha kalkmasına 2 saat var, yürüyerek giden yada gelen çok insan var, çantamı Nagin’e bırakıp ben de gençlere takılıp düştüm yollara.
Tren yolu boyunca düz bir rota dayız, solda çoğu zaman taşkın nehrin su sesi ile yol alıyoruz. Karşı tarafdan tren korna çalarak geliyor ve herkes yana çekiliyor, ağır ağır yol alan trenlerin geçişlerinin fotoğraflarını bol bol çektik. Aquas Calientes’e kötüde olsa bir kara yolu bağlantısı yok, ucuz yada pahalı seçenekler ile mecburen trene biniyorsunuz, dendiğine göre, tren işletmecisi Şili li bir firma Peru hükümeti ile 25 yıl boyunca yol yapmayacağı şeklinde bir anlaşma yapmış.
Akşam hava kararmaya yakındı, 2.5 saat de Aquas Calientes’e ulaştım, her ne kadar düz yol olsa da iyi bir performans istiyor, daha genç olanlar 2 saat de ulaşabiliyor. Aquas Calientes, 2 koldan akıp birleşen taşkın nehirlerin tam orta yerine kurulmuş. Dik dağların arasında kalmış, turizm’in nimetlerinden yararlanmış, bu dağ köyü her yıl Dünya nın her yerinden gelen turistlere hizmet için bir sürü otel, restoran, hediyelik eşya dükkanları açmış, çok sevdim burayı. Yeşil tepelere bulutlarda çöktüğü için daha gizemli ve hoş görünüyor. Bir gece önce booking.com da Andino adlı oteli bulmuştum, Nagin ile orada buluşacağız, otele geldiğimde o kadar ıslanmıştım ki, hava da soğumuştu.
Oteldeki çocuk, Ruben, pazarlıkla 2 gece için toplam $60’a verdi bize odaları, odanın penceresi yok ama tertemiz çarşaflar, sıcak banyo. Kişi başı gecelik $15 böyle turistik bir yer için iyi fiyat, üstelik makul bir kahvaltı da dahil. Odaya yerleşip vakit kaybetmeden dışarı çıktık, bir an önce yarın için Machu Pichu çıkış biletlerini almak lazım. Kapalı bir alanda büyük pazar yerinin karşısında nehrin karşısında şehir meydanı var, orada ki ofis den antik şehrin giriş biletlerini alıyorsun. Dünya’nın 7 harikasından biri sayılan ve en pahalı antik kent giriş ücreti olan turistik yerlerden biri burası yani $46. sabah en erken giriş 06:00 da, bu saate yer kalmamış bizde saat 07:00 için aldık. Oradan çıkıp 2 sokak yukardaki başka bir ofis den gidiş-dönüş minibüs biletlerine de $24 ödedik. Her bilet alışın da pasaport soruyorlar, zaten antik kente girerken de pasaportsuz giremiyorsun, yani bu kadar yolu gelip de pasaportunu unutursan üzgünüm boşuna gelmişsin.
Bu işleri halledince bir Çin restoran da açık salata barı da olan bir yerde güzelce karnımızı doyurduk. Şehirde kocaman bir hediyelik eşya satan kapalı Pazar var, Cusco dakilerden farklı ürünler yok ama daha pahalı. Biraz daha dolaşıp nehirlerin birleştiği köşedeki cafe de su sesini dinleyerek keyif yaptık ve otele döndük. Yorucu ama keyifli bir gün oldu.
15.01.2019 Salı – MACHU PICHU – Büyük gün
Sabah saat 05.10’a kurmuştuk saati, hemen hazırlanıp kahvaltıya indik yanımıza sandviç leri de alıp yola koyulduk. Burada güne çok erken başlanıyor, Köprünün yanındaki minibüs durağına gidince inanılmaz uzun bir kuyruk bizi bekliyordu. Sıraya geçtik, gayet organizeler, öncelikle saat 6 da giriş randevusu bileti olanları öne alıyorlar, 7 de randevusu olanlarda sırada bekleyen minibüslere sırayla biniyor. Sıradayken sabah erkek arkadaşı saati kurmadığı için grubu kaybeden genç bir çiftin tartışmasına kulak misafiri olduk, turla gelmişler ve grubu kaçırımca moralleri bozuk tabii. nereden çıktı bilmiyorum birileri nerelisin muhabbeti açtı ve bizim çiftdeki kız Türk çıktı, Duygu, Brezilya da okuyormuş kısa süreliğine tatile gelmişler. gezi boyunca başka bir sürü Türkle karşılaştım ama Avrupalı ve İsrailli lerin çokluğuna göre oldukça az kişi Türkiye den geziyor Dünya da. Çok beklemeden 6.20 gibi minibüsteydik, kızrıla kıvrıla yukarı doğru çıkış yolu unutulamaz, şansımıza hava yarı puslu ama yağmur dinmiş, biz tırmandıkça bulutların içinden geçip sivrili dağların manzarası o kadar mistik ve etkileyici ki bunu anlatmaya ne video ne fotoğraflar ne de kelimeler yeter. Dün hava çok yağmurlu ve kapalı imiş, gelenler hiçbir şey görememiş, bizim şansımıza yağmur sonrası güzelliği vardı hava da. 20 dakikalık yolculuk ile MP girişine geldiğimizde saat 6.45 di.
Eğer $24 kar etmek istiyorsanız bu minibüslere binmeyip merdivenle çıkarak girişe ulaşabilirsiniz ama gerçekten çok yorucu, yüksek ve dik basamaklar var.
Antik kente girmeden önce tuvalet molası vermek şart, içerde yok çünkü. Aşağıdaki düzgün organizasyonun tersine antik kente giriş tam bir curcuna, sıra kavramı yok, herkes yığılmış kapılara yüklenmiş. Biz de o kalabalık da yer bulup pasaport lu bilet kontrolünden sonra girdik içeri. Sanki bir ülkeye giriş yapıyor gibi bilet ve pasaportunuzu kontrol ediyorlar.
Artık Machu Pichu antik kentinini içindeyiz, kalabalığı takip ederek, buranın en zor noktası olan 15 dakikalık devamlı merdivenle çıkışlı bir yolculuktan sonra nefes kesen o muhteşem manzarayı gördük.
1983 den beri UNESCO Dünya Kültür mirası istesinde olan Machu Picchu, And Dağlarının 2.430 m yükseklikteki bir noktasında, 1450 lerde kurulmuş bir İnka şehri. 200’den fazla merdiven sistemiyle birbirine bağlı olan taş yapılardan oluşmuş ve şehrin içindeki 3000 basamağı bugün hâlâ gayet iyi durumdadır. 1911 de keşfedildikten sonra neden kurulduğu ile ilgili tartışmalar hala devam ediyor, 700’den fazla İnka asil ve din adamına ev sahipliği yaptığını düşününler var, ama büyük bir yerleşim alanı olduğu belli. 15.yy da, atları bile bilmeyen İnkalı ların sahip olduğu teknoloji ile bu şehri kurmuş olmaları insan gücünün nelere kadir olduğunu gösteriyor. Çok fazla yağmurun yağdığı teper ler de kurulan şehir, hiç çimento kullanılmadan taşların üst üste ve birbirine geçirilerek yapılmış duvarlar, suyun akması için kanallar la donatılmış. Teraslarda tarım yapılıyormuş, yani hayat da kalmak için yeterince alan mevcutmuş odönemde. Ziyaretçi sayısının günlük 2000-2500 olduğunu söylüyorlar ama böyle bir rant varken, “gelmeyin almayız” demiyorlar bence zaten gördüğümüz kalabalık da bunun bir kanıtı.
İlk heyecanla hemen telefonları çıkartıp boy boy poz poz fotoları çektik. Oysa yukarı platforma çıktıkça daha güzel noktadan çekebiliyorsunuz. Üstümüze doğru gelen, turist görmeye alışık Lama’lar la ilk tanışmamız da burada oldu. Dağın ve antik kentin üstünde bulutlar gidip geliyor, açılıp kapanıyor ayrı bir güzellik katıyordu. Fotoğraf çekmelere doyamadık ve yeni noktalar da farklı açılardan benzer fotoları çekip durduk. Manzarayı biraz sindirip alıştıktan sonra en yüksek noktada yer alan “Sungate” denen bir bölgeye çıkış için patika ya girdik. Grup la gelenlerin daha az vakti olduğu için antik kentin içini gezip çıkıyorlar ama bizim gibi zaman sorunu olmayan, trene yetişme kaygısı bulunmayan bireysel gezginlerin ve tabii bu yokuşu göze alanlar çıkıyor. Benim için kolay bir çıkış ama Nagin ortalarda bir yerde kalıp manzaranın keyfini çıkarttı. Ben se çok da zorlanmadan en tepeden şehri ve vadiyi tam kuş bakışı seyrettim ama bu sefer dağları sanki uçak dan görüyor gibisin, bütün manzarayı tek mercekten görmek inanılmaz güzeldi. Saat 10.00 gibi tekrar aşağı inip bu sefer antik kentin içine daldık. Gruplar, rehber eşliğinde geziyor anlatılanları dinliyor, bizde kafamıza göre dolaştık, bir daha gelmeyi ve profesyonel bir rehberin hikayelerini dinlemeyi çok isterim. Artık hava iyice ısındı ve terlemeye başladık, gökyüzün de bulut kalmadı, yaz sıcağında öğlen burayı gezmeyi düşünemiyorum. O nedenle mutlaka sabah erken gelmek lazım. Buranın fotoğraflarında hep görünen, kentin karşı tarafında olan çok dik bir dağ var oraya da orijinal merdivenlerle çıkılıyor ve ekstra ücreti var ama oldukça dik olduğu için tehlikeli ve korkutucu. Oraya çıkan Koreli 2 genç ile karşılaştık korkmuşlar baya.
Gezenlerin içinde 70-80 yaşında olan da var, kucağında bebeği ile gelende. Labirent gibi tasarlanmış eski şehrin sokakların da çıkışa doğru epey dolaştık, zaten rota sizi götürüyor.
Saat 11.30 da, artık öğlen sıcağı iyice kendini hissettirdiğinde antik kent den ayrılmaya karar verdik, çıkış da pasaportlarınıza MP etiketi basabileceğiniz bir masaya mühürler koymuşlar. Şehre dönüş için minibüsler yine hızlı bir şekilde yolcuları bu sefer geri götürmeye devam ediyordu.
Aquas Calientes’e gelince hemen öğlen yemeği yedik S15 e salata-tavuk-tatlı menüsü oldukça uygun. Otele dönmeden önce tren istasyonuna gidip yarınki dönüş tren biletine baktım sabah erken saat de en uygun dönüş bileti $59, en pahalısı öğleden sonra tam da grupların yoğun dönüş saati ve $109, yani yoğunluğa göre fiyatı değişiyor. Peru rail yada Inka rail diye 2 firma var fiyatları da saatleri de çok benzer. Ama yerli halka çok daha ucuz fiyat uyguluyorlar.
Akşam yemek için tekrar çıktık şehri dolaşmak için, meydan dan yukarı doğru çıkarken sokak da güzel müzik sesini duyunca yandaki restoran da oturduk. 3 sokak sanatçısı gitarlar ile hem Dünya klasiklerini hem de yerel şarkıları çalıp söylüyordu, Pisco Sour içerek dinledik onları. Mideler makul doygunlukta, çakır keyif güzel kafalarla bu güzel kasabadaki son gecemiz için otele geri döndük.
16.01.2019 Çarşamba, MACHU PICHU’ dan dönüş,
Dün tren biletini 08.53 de Peru Rail ile €65 a almıştım. Zaten çok küçük olan şehirde otelden istasyona gelince büyük bir kalabalık treni bekliyordu. Tren de A vagonunu turistlere satmışlar, diğer kapalı vagonlarda yerel halk var. Bizim vagonun üstü pencereli panoramik vagon. Önünüzde masalar var, benim koltuk sol da ama güzel nehir manzarası sağ taraf da bilet alırken söylemek lazım. Güneşli keyifli bir yolculuk, her yer yemyeşil yüksek dağlarla çevrili, yol boyu küçük köylerden geçiliyor, bazı köylerde duruyor. Tek yön bu yolculuğu yapmak da iyi oldu. Saat 11.00 de “Ollantaytambo” şehrine geldik, çıkışta Cusco ya giden bir sürü araç var, ister özel taksi ister minibüs ler, şoförleri müşteri topluyor, doldukça kalkıyorlar fiyatı hepsinde aynı, S15. Aslında şehri biraz dolaşıp öyle gitmek daha iyi olurdu, araçla geçerken tahmin ettiğimden daha büyük bir yer olduğunu anladım.
Machu Pichu ya 2 günlük maliyet
$13 Hidroelektrica minibüs
$30 otel
$5 dönüş Cusco
$13 masaj
$40
$65 trn
$45mp
$24 minibüs Toplam : $230, tur firması ile gelmekten çok daha keyifli oldu, 2 gece Aquas Calientes de kalmak ayrı bir keyif.
3 kişi oturmuş bir taksi ye ben de dahil olunca hemen yola koyulduk, “Ollantaytambo” dan Cusco’ya 60km lik yol oldukça iyi asfalt, burası genel turist yolu olduğu için iyi yatırım yapmışlar. Öğlen saatinde Cusco merkeze vardık, Valizimi bıraktığım evim gibi belirlediğim hostelim Kamilla Lodge’a döndüm, duş alıp biraz oyalandıktan sonra ertesi günün Rainbow mountain turunu ayarladım. S70 a anlaştık, yani $20, bütün gün uzun bir rota, sabah öğlen yemeği dahil rehberli tur. Bu uzun gezimde bazan basit tshirtlerimi elde yıkadım ama uygun yerlerde dışarıya yıkamaya verdim. Zaten Cusco dışında gittiğim yerler de hava sıcak.
Caddelerde rengarenk yerel kıyafetli kadınlar var, hani internet de herkesin fotoğrafını çektikleri kadınlar, aslında hepsi aynı kişiler, ellerinde kuzular ile turistlere poz verip para kazanıyorlar. Yani internet de gördüğünüz o fotoğrafların hepsi bu amaçla bayramlık elbiselerini giyinmiş kadınların pozları. Yine de genel de kadınların kıyafetli renkli ve gür saçları arkadan uzun iki örgü şeklinde, alt dan birbirine bağlanmış. Her yer birbirinin benzeri hediyelik dükkanlarla dolu, kalite kalite rengarenk hırkalardan ve çoraplardan ben de 1 rer tane aldım, bu merkezde her şey turizme yönelik. Gerçek Alpaca yününden yapılan eşyalar çok pahalı, yine de gerçek olup olmadığını anlamak zor diye daha uygun fiyatlı bir hırka aldım.
Cusco da daha önce göremediğim İnka müzesini gezdim, katedralin hemen yanında ve Pazar günü kapalıydı. Giriş S10, İnka ve Wari lerden kalanlar, Machu Pichu dan getirilen eserler burada sergilenmiş. Çok zengin değil ama yine de vakit varsa gezilebilir, hem kültürel hem de arkeolojik müze. Akşama kadar, artık iyice öğrendiğim şehir de biraz daha dolaşıp akşam yemeğini Nagen ile yedikten sonra vakitlice yattım, yarın yorucu bir gün olacak.
17.01.2019 Perşembe, Rainbow Mountain
Sabah 4.30 da tur firması otele gelip aldı, taksi ile bir yere gidip tur minibüsü ile buluştuk. Bizim firma “Champions” 5.20 de ancak yola çıkabildik, saat 7’ye kadar yol alıp kahvaltı yapacağımız bir tesise geldik. Basit hafif bir kahvaltı sonrası rehberimiz program ile ilgili bilgi verdi. Su, çikolata vs almak için küçük bir market var, saat 8 gibi tekrar yola çıktık. Artık tam bir yayla yoluna girdik, manzaralı, heyecanlı yollardan hoplaya zıplaya yükselerek tırmandık ve saat 9.15 gibi park yerine ulaştık. Asıl göreceğimiz gökkuşağı dağlarını görmek için 1.5 saat yürümek gerekiyor, yürüyüşü yapmak istemeyenler at ile gidebiliyor, ama yine son 150-200m lik en dik yolu yürümek lazım. At ile gidecekseniz gidiş-geliş 2 yön S80 yani $25, atın sahibi sizinle beraber yürüyor. Tabii ben yürüyücüyüm, ilk 30 dakika çok kolay düz yol, yarı yolda WC var. Yol boyu yerliler su, yiyecek atıştırmalıklar satıyor, çocuk ve kadınların yüzleri soğuktan yanmış, kıpkırmızı, bazıları kırmızının ötesinde resmen kararmış. Kadınların kıyafetleri daha yöresel ve rengarenk. Başlangıç noktası rakımı 4620m, zirve de 5028m yi gördüm. Şansımıza yağmur yok ve gökkuşağı gibi kıvrımlı dağların manzarası muhteşem ve bu zaman kadar hiç böyle bir oluşum görmemiştim. Kıvrım kıvrım kat kat olmuş dağın renkleri sarı kırmızı yeşil gerçekten gökkuşağı gibi. İçindeki minerallerin cinsine göre değişen renk hava ne kadar güzel se o kadar çok renkli görünüyor. Dağ rengarenk görünüyor ama aslında 4 ana renk var. Kırmızı (demir), sarı, yeşil, mavi (Bakır) diğer renkler. İlk tepeye ulaşınca çok güzel diye Fotoğrafları çekip çektiriyorsunuz, baştan bu nokta yeter derken en son zirveye kadar çıkmış buldum kendimi, her yüksek noktadan daha güzel fotoğraflar çekilince gaza geldim ve son 5028 m den sonra aşağı inişe geçtim. biz dönerken giden gruplar vardı ve daha yoğun bir yağmur başlamıştı, biz tam ıslanmadan attık kendimizi araçlara.
Sadece 2018 yılından beri turizme açılmış bölgeye ziyaretçi sayısı çok hızlı bir şekilde artıyor. Dağın yerel adı Apuvinukunla, renkli boyun demekmiş. En yüksek noktası 6384m, 5. Yüksek dağ. Bu arada, rehberimiz bazı ilginç bilgileri anlatıyor, biz sadece Lama ları biliyoruz ama rehberimizin anlattığına göre 4 farklı benzer hayvan çeşidi var aslında; Guanaco, Vicuna lar vahşi olanlar ve koruma altındalar. Lama ve Alpaca lar evcil olanlar ve çiftliklerde yetiştiriliyorlar. Daha çok Alpaca nın etini ve yününü kullanıyorlar, Lama ların yünü çok kokarmış. İnka’lar Lama’ları at niyetine kullanırlarmış. Kahverengi, beyaz, siyah renkli olanlar var.
Dönüşde kahvaltı yaptığımız yerde Saat 14.00 de öğlen yemeğine oturduk. Sebze çorbası ve açık büfe spagettiden et yemeğine kadar gerçekten çok zengin di, S70 hakkını fazlasıyla verdi bence. Saat 17.00 gibi Cusco ya geri döndük. Bu akşam Cusco da son gecem.
18.01.2019 Cuma- PUNO’ya gidiş
Dün gece ayarladığımız taksi sabah erkenden bizi hostel den alıp otobüs terminaline getirdi, sadece 10 dakika sürdü S10 ödedik ama asıl fiyatı S5. Eğer valiziniz yoksa çok ucuza dolmuşlarda gidiyor. Puno’ya giden bir sürü otobüs firması var, ülkenin her yerine giden otobüs seferleri var buradan, nede olsa Cusco, Peru’nun turizm can damarı. Ortalık da siyah takım elbiseli İngilizce bilen adamlar yardımcı oluyor, Turismo Mer ve Transzala firmalarını önerdiler. Aslında Tour Peru yada Cruz del sur ismini duymuştuk ama ofisleri kapalı. Mer firmasından üst kat dan S40’a Puno için otobüs biletlerini aldık, alt katlar daha pahalı, daha az insan olduğu için ucuz olduğunu öğrendik. Terminal den otobüse binmek için önce terminal yönetimine S1.4 de vergi ödeniyor, bu bütün Güney Amerika da var, yani ülkeden çıkacaksanız bile yanınızda mutlaka yerel para olsun bu vergiler için.Burada şehirlerarası otobüsler 2 katlı, alt kat da az koltuk olduğu için daha pahalı ve 2 li koltuklarda oldukça geniş ve aralarında perde var, baya arkaya yatıyor, 1.sınıf uçak koltuğu gibi yani oldukça konforlu. Otobüsümüz saat 8.20 de kalkıyor.
Genel anlamda ülkenin yolları çok kötü, 350km lik yolu tam 8 saat de aldık, yollar tek yön ve yüksek dağlar ve yemyeşil bozkır la çevrili manzara seyrederek yol almak çok güzel. Dışarıya bakmaktan sıkıldığım zamanlarda Kitap okuyup müzik dinleyerek keyifli bir yolculuk yaptım. Yanıma okuyup bırakacağım 5 kitap almıştım, bu gezi boyunca okuyunca bıraktığım bu kitaplar dışında son 15 günde de cep telefonumdaki ibooks dan kitaplar okuyarak çok verimli bir okuma sürecini de yaşamış oldum. Saat 16.15 gibi Puno’ya girdik. Şehre girerken gördüğümüz Kırmızı tuğladan yapılmış sıvasız evler, sonra 1 kat daha çıkarız diye çatısız kalmış binalar. Tam bir “yarım kalmış kent” havasında.
Otele gitmeden önce Pazar günü La Paz’a gidiş otobüs biletlerini aldık, çoğu firma Copacabana ya uğrayarak gidiyor, tek bir firma direkt LaPaz’a gidiyor. Pazar günü gideceğimiz için yer yok, alt kat dan son 2 koltuğu S50 ye biletleri de biz alıp taksi ile otele yönlendik. Taksi S6 ya plaza de Armas yani şehrin ana meydanındaki otelimize götürdü. “Hotel Hacienda” 3 yıldız, tam da meydan da booking.com da $50 oda fiyatı, 2 gece için anlaşıp yerleştik.
Valizleri bırakıp kendimizi dışarı attık, hem şehri dolaşıp hem de yarın için acente lara Titicaca göl turuna bakıyoruz, öğlen yemeği dahil fiyat veriyorlar, yavaş giden bot turu 5.30 da dönüyor, hızlı bot ile biraz daha pahalı ama 3.30 da dönüyor, bir firmadan S50 ya aldık yarınki turumuzu.
Yine şanslı bir gündeyiz, her yerde şenlik var, ana caddeden yürüyüp diğer meydana geldik, oradan kalabalığı takip edince stadyumun olduğu alan da bulduk kendimizi. Bir müzik ve dans şöleni var ve inanılmaz uzun bir sıra olmuş insanlar stadyuma girmek için bekliyor ama zaten stadyum fazlasıyla dolu. Stadyum da şölen devam ederken dışarda sokak satıcıları her yerde halka hizmet için gelmiş. Caddede grup grup müzik bandolarının önünde dönerek dans eden dansçı kızlar, bütün gece çalıp söylediler bizde bu eğleceden nasibimizi almış olduk. Asıl festival Şubat ayındaymış, bu sadece hazırlık. sokak satıcılarından haşlanmış mısır, şiş kebap vs aldık bir Çin restoran da akşam yemeği yiyip otele döndük.
19.01.2019 Cumartesi – Puno – Titicaca göl turu
Sabah 7 de tur firması otelden aldı, diğer katılanları da toplayıp göl kenarında tekneye bıraktılar. Tekne de 40 kişi var, çoğu İspanyolca konuşuyor. 15 dakikalık bir hızlı tekne yolculuğu sonrası Titicaca “Uras adalarına” vardık. 80 küçük adaların hepsi sazlık dan insan yapımı oluşturulmuş adalar. Her bir tekne bir adaya yanaşmış, bizde 7 aileden oluşan 25 kişinin yaşadığı bir adaya çıktık. Rehberimiz göl ile ilgili bir sürü bilgi verdi. Gölün toplam alanı 8000m2, bunun %60 ı Peru, %40 ı Bolivya ya ait. Titicaca gölü aynı zamanda Peru ile Bolivya ülke sınırı. Ada halkı, kurak zamanlarda sazlık blokları ayırıp birbirine bağlıyorlar ve üzerine kat kat çapraz şekilde sazlıkları yerleştiriyorlar, böylece suyun yüzeyinde kalabilen sağlam bir yaşam zemini yani bir ada oluşmuş oluyorlar.
7-8 lik Küçük gruplar olarak evlere konuk olduk, zor yaşam şartları nedeniyle şehre çok göç oluyormuş, gençler daha konforlu alanda yaşamayı tercih ediyorlar, ama güneş panelleri ile elektrik ve sosyal medya işini halletmişler. Yada artık her şey turistik olmuş bize bu gösteriyi yaptıktan sonra akşam Puno daki “yarım kalmış” tuğla evlerine dönüyorlardı acaba diye düşünmedim değil.
Evlerine misafir olduğumuz ailede kendi yaptıklarını söyledikleri hediyeliklerden alanlar oldu, bende ufak bir parça aldım ayıp olasın diye. Yerel ada halkının kullandığı tekneler ile onların kullandığı klasik Arkadan çarklı tekneler ile merkezdeki ana adaya gittik, bunun için S10 ekstradan ödedik. Burada da 20 dakika mola verdik, daha modern kafeler ve hatıra fotoğraf noktaları var. Ayrıca bazı meraklı turistler gece konaklamayı yüklü bir ücret karşılığı burada yapıp ada yaşmını tecrübe ediyorlar. Mola nın sonunda tekrar kendi botumuza binip 1.5 saat sonra Tekila adasına çıktık. 30 dakikalık hafif meyilli bir yürüyüş ile köyün merkezine yakın bir aile restoranın da öğlen yemeği molası verdik. Sebze çorbası, ızgara balık, patates kızartması ve pilav dan oluşan menü çok lezzetli ve doyurucuydu. Yerel gelenekleri hakkında bilgi aldık, aile üyeleri halk oyunları ve müzik gösterisi yaptılar.
Dönüş daha dik olan diğer taraf dan yapılırken ana karadan gelen malzemeleri taşıyan her yaş dan insanın halini görünce çok içim acıdı. Neden bir makara sistemi yapıp bu işi kolaylaştırmıyorlar sanki yada adada eşek gibi taşıyıcı görevi yapacak bir sistemin olmaması ilginç. Yemekte içtiğimiz bira ve diğer yiyeceklerin nasıl bir emekle çıktığını daha iyi anlamış olduk. Dönüş yolu boyunca aynı hediyelikleri satma şansını deneyen bir sürü insan var.
Tekrar teknemize bindik 1.5 saatlik geri dönüş ile saat 15.30 da Puno ya geri döndük, ben biraz yürümek istedim, bir sürü birbirinin benzeri hediyelik eşya satan dükkanlar sıralanmış sahile yakın Pazar yerinde. Şehrin merkezine doğru yerel Cumartesi pazarı kurulmuş, yerlere serilen mallarını satmaya çalışan lar iş başında. Bu akşam da Nagin ile Peru ya veda edişimize yakından güzel bir restoran da yemek yiyip son gecemizi huzurlu geçirdik.
2019 GÜNEY AMERİKA GEZİ NOTLARI
Notlar:
- Toplam da 41 günlük rotam; PERU, BOLİVYA, EKVATOR, KOLOMBİYA, PANAMA
- Bu gezide telefonumdaki “maps.me” programı gittiğim yerleri bulmada çok yardımcı oldu. Bir sonraki rotanın haritasının indiriyor, daha sonrada internet olmadan sokakları bile bulabiliyorsun.
- Bazı otellerde kredi kartı kullandım ama çoğu yerde nakit gerekiyor, boynuma asılı küçük çantamda el altı için gerekli nakit, belime sarılı cüzdan da ise pasaport ve kalan nakit param vardı.
- Gezi boyunca internet de önerilen ve en merkezi yüksek puan verilmiş lokasyonlar da kaldım ve hiçbir yerde korkmadım. Otelleri www.booking.com dan araştırdım, oradaki puanlamalara güvendim ve beni hiç yanıltmadı. Şehir merkezi olarak genelde Kathedral’i referans aldım, bazen otellerin direkt web sayfasından rezervasyon yaptım, bazan da belirlediğim otelleri işaretleyip oteli görünce karar verip kaldım. Uyuni dışında, belirlediğim otellerde yer bulamadığım olmadı.
- Yanıma sadece çok gerekli eşyaları aldım, valizim toplam da 11 kg idi, içinde 5 tane okuyup bıraktığım kitaplar vardı, aldığım ufak tefek şeylerle aynı kilo ile döndüm. Sırt çantası yerine kabin boy tekerlekli çanta aldım, ara uçuşlarda hep kabin boya göre bilet aldım, çok daha uygun oluyor fiyatları. Ara uçuş biletlerini www.skyscanner.com adresinden baktım, bir sürü seçenek sunuyor ve en uygun olan siteye yönlendiriyor.
- 41 günlük bu yolculuk da kaç km yaptım, kaç uçak kaç otobüs kullandım sayamadım ama bu farklı coğrafya da çok güzel yerler gördüm.