Profesyonel Turist rehberi olarak yurtdışı turlara gittiğim gibi “incoming” denen yurtdışından gelen ziyaretçilere de rehberlik yapıyorum. Bazan günlük İstanbul turları olduğu gibi bazan da “Anadolu turu” na çıkıyorum, yollar uzun ama gezilen yerler her mevsim ayrı bir güzel olunca ve grup da keyifli olunca bu işi yapmaktan daha fazla keyf alıyorum ve her gün böyle bir işim olduğu için şükrediyorum.
Bu yazıda 1 haftalık klasik bir Türkiye turunda nerelere gidiliyor, neler görülüyor bunları özetlemeye çalışacağım. Genel de ilk durak İstanbul oluyor, havaalanında buluştuğumuz grup sabah erken saat de geldilerse kahvaltı dan sonraki ilk durağımız tarihi yarımada oluyor.
ilk ziyaretimiz Sultan Ahmet camii (Blue mosque).
1616 yılında tamamlanan camii ismi onu yaptıran 1.Ahmet den alıyor. İçin de ki 21.000 adet 17.yy İznik çinilerinin mavi renginden dolayı da İngilizce de Blue Mosque (Mavi camii) olarak biliniyor. O dönemde tek 6 Minareli SultanAhmet camii, aslında medresesi, mutfağı, hastanesi, kütüphanesi ile ihtiyacı olan herkese yardım eden bir “külliye” dir. Osmanlı dönemi mimarisinin tipik bir örneğidir.
2.durağımız hemen karşısındaki Aya Sofya müzesi.
537 yılında Justinyen tarafından tam 5 yıl gibi inanılmaz bir süre de bitirilen bu muhteşem bina, İstanbul’un kültür mozağinin çok güzel bir örneğidir. 900 yıl Ortodoks klisesi, yaklaşık 500 yıl da camii olarak kullanılan, Atatürk’ün emri ile 1934 de müzeye dönüştürülen Ayasofya, yapımından1500 yıl geçmesine rağmen hala Dünya da klise olarak yapılmış 4.büyük bina dır. İçindeki mozaiklerle, 53m yükseklikteki kubbesi ile her göreni hayrete düşüren bu gezi de İstanbul’un kültür mozağini anlatmak çok keyifli benim için.
3. önemli durağımız Topkapı sarayı…
büyük Osmanlı imparatorluğunun 400 yıl boyunca yönetim ve yerleşim merkezi olan kompleks tam 70 dönüm üzerine kurulmuş.
1478 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından yapılan saray, her dönemde gelen padişahların eklemeleriyle gelişmiş. Boğazdan görünen Adalet kulesi, sarayın en önemli simgelerinden biridir.
Sultan II.Mehmet den başlayıp Sultan Abdülmecit dönemine kadar 26 padişahın büyük imparatorluğu yönettiği saray, 1924 yılında modern Türkiye Cumhuriyetinin en önemli müzelerinden birine çevrilmişdir. Hazine de sergilenen bir çok önemli parçanın içinde kaşıkçı elması ve Topkapı hançerine dikkat çekiyoruz ki bu önemli şahaserleri gözden kaçırmasın kimse. 4.avludan görülen Marmara denizi ve boğaz manzarası başlı başına insanların İstanbul’a tekrar hayran kalmasına neden oluyor. Buradaki balkondan 1856 yılında saltanat’ın taşındığı Dolmabahçe sarayını, Galata kulesini, boğazın tam ortaasındaki Kızkulesini, Roma şehir surlarını, marmara denizindeki prens ler adalarını,
iki kıtayı biribine bağlayan boğaz köprüsünü panaromik izleyip saraydan ayrılıyoruz.
görmeyi bir sonraki gelişlerinde görmek üzere gösterip saraydan ayrılıyoruz.
Öğle yemeği molasından sonra İstanbul’a gelip de 22 kapısıyla, 4000 i aşan mağazasıyla, Bizans döneminden beri medeniyetlerin ticaret merkezi olmuş kapalı çarşıyı gelip alışveriş için serbet zaman veriyoruz.
Çarşıdan ne mi alınır; paganizm döneminden yada Göktürklerden gelen bir gelenekle kötü gözlerden (Nazar) dan koruyan envai çeşit nazar boncukları, insanın tasarım zenginliğine hayran bırakacak çok çeşidiyle altın – gümüş takılar, rengarenk lambalar, ipek-kaşmir eşarplar, deriler, halılar-kilimler vs… paranız ve vaktinize göre sınırsız seçenek… Bu kadar yorucu ve zengin bir günden sonra genelde bütün ziyaretçiler yorulmuş oluyor, açıkcası biz rehberlerin kondisyonu bu program için yeterince iyi, bizde hala enerji var ama uzak yoldan gelen misafirlerimiz akşam yemeğinden sonra otele yerleştirip ertesi sabah buluşmak üzere vedalaşıyoruz.
2.gün de 5 saatlik bir yolculukla Çanakkale ili sınırlarında, Unesco Dünya kültür mirası listesinde olan Troya ya gidiyoruz.
Bu bölge Türkler açısından çok önemli tarihi bir yer olduğu kadar 5000 yıllık yerleşim yeri olan Troy un Dünya çapında haklı bir ünü var. Brad Pitt’in başrolünü oynadığı, Paris ve Helen’in aşk hikayesine dayanan, Paganizm in babası Homeros ‘un İlyada kitabının anlatıldığı Troy savaşını bilmeyen varsa da buralara geldiğinde bu tarihi de öğreniyor. Troya savaşı, tarihdeki ilk güzellik yarışmasının hikayesi kadar antik dünya da tanrıların savaşları ama asıl Avrupa ve Asya arasındaki savaşı anlatması açısından çok önemli bir yer. İstanbul boğazı gibi Asya ve Avrupa yı birbirine bağlayan Çanakkale boğazı yada antik dünya daki adıyla Dardanel, Türkiye turlarında olmaz sa olmazlardan. Troy antik kentinde anlatılacakları çok da sıkıcı olmadan anlatıp, savaşın sonucunu sağlayan Troya atının önünde, üstünde bol bol fotoğrafları çektirip ayrılıyoruz. Büyük İskenderin Asya topraklarına ilk ayak bastığı dardanel de akşam konaklayoruz. 3. günde sabah 8 gibi yola çıkıp Antik dünya da fethedilmesi en zor kalelerden biri olan yüksek yamaç da kurulmuş Pergamom’a 3,5 saat de ulaşıyoruz.
Bu arada Türkiye de ki ulaşım kurallarına göre 2 saat de bir yolda mola vermeyi unutmuyoruz. Bergama şehir merkezinde verdiğimiz öğle yemeği molasından sonra Bergama antik şehrine teleferiklerle çıkıyoruz.
Antik dünyanın 3. Büyük kütüphanesi ile ve Zeus tapınağı ile ünlü antik şehrini geziyoruz. 2 adet agorası tiyatrosu ve muhteşem manzarası ile şehri 2 saat de gezip, merkezdeki kızıl klise ye de uğrayıp gezimizi tamamlıyoruz.
Bazı turlarda Asya nın ilk hastnesi olan Aslepion’u da görüp Selçuk’a doğru yola koyuluyoruz.
Yaklaşık 3 saatlik bir yolculukla Kuşadası sınırları na ulaşıp direkt otelimize gidiyoruz.
4. günümüzde sabah, bütün dünyadan büyük yolcu gemilerinin (cruise) en popüler uğrak yerlerinden biri olan Kuşadası (pigeun island) den yola çıkıp 20 dakikalık uzaklıkdaki Selçuk ilçesine geliyoruz.
Türkiyenin en çok ziyaret edilen antik kendi Efes, Roma döneminin en muhteşem yapıları ile ününü hak ediyor.
Bilinen tarihi İ.Ö 7.yy da kurulduğunu söylesede ilk yerleşim çok daha eskilere dayanıyor. Roma döneminini en önemli liman kenti olan şehir de antik dünyanın 2.büyük kütüphanesi, 25.000 kişilik tiyatrosu ile Anadolu yu Roma ya bağlayan en büyük ticaret merkezi olmuştur. Yaklaşık 2 saat süren gezi ile şehri tamamlıyoruz. sonraki durağımız 4km uzaktaki Meryem Ana evi.
Hristiyan inancının en önemli merkezlerini barındıran Türkiye, inanç turizmi açısından da çok önemli bir ülke. Bunlardan en önemlisi de Meryem Ana nın son yıllarını yaşadığı, her yıl binlerce ziyaretcisi olan önemli bir merkez.
Öğle yemeğini Selçuk da yiyip tekrar yola koyuluyoruz.
Yaklaşık 2.5 saatlik bir yolculukla Denizli ili sınırlarındaki Unesco kültür mirası listesindeki Hierapolis ve Pamukkale ye tam da gün batımından önce geliyoruz.
Bir doğa harikası olan Pamukkale de su sıcaklığı her mevsim 37 C, kalsiyumlu suyun oksijenle teması sayesinde ortaya çıkan kraterlerin oluşturduğu manzara karşında insan doğa ya bir kez daha hayran kalıyor. Üstelik bir çok hastalığa da iyi geldiği için çok eskiden beri hastalananların kaldığı bir şifa merkezi olmuş. Bu nedenle dirki Türkiyenin en büyük antik mezarlığı burada. Gün batımını da izledikten sonra 8km uzaklıkdaki Karahayit deki otelimize gidip iyice dinleniyoruz ki yarın çok erken den yola çıkabilelim.
Sabah 7 gibi erken bir saat de tekrar yola çıkıyoruz. 4 saat lik bir yolculukla Türkiyenin kalbine, iç Anadolu ya doğru gidiyoruz. Düz ovaların olduğu, Türkiye nin tahıl ambarı Konya ovası kışın bembeyaz kar örtüsüyle, baharda en yeşil haliyle, yazın sararmış buğday tarlalarıyla 4 mevsimi yaşayan bir bölge. Konya, buğdayı kadar sufizm felsefesi bakımından da çok önemli bir yer. Öğle yemeğinden sonra en büyük dini felsefe-düşünür Mevlana celaleddin Rumi nin müzesine giriyoruz.
13.yy da yaşamış ve mezarı burada gömülüdür. Degah da yaşamı, Mevlana felsefesini dilimiz döndüğünce anlatıp, “ne olursan ol gene gel “ diyen Mevlanaya bu seferlik veda edip yolumuza devam ediyoruz.
Ziyaretimizden sonra Kapadokya ya doğru yola tekrar yollardayız. 3 saatlik bir yolculukla akşam saatlerine doğru Türkiye nin en ilginç, en muhteşem bölgesine geliyoruz.
Yolda eski restore edilmiş bir kervasaray da mola verip 12-13.yy lara dönüyor ve develerle günlük alınan 25-40km den bu günlere geldiğimiz için mutlu oluyoruz.
Artık Kapadokya bölgesindeyiz… 60 milyon yıl önce Hasandağ ve Eryices dağının patlamsı ile oluşmuş, lavların zamanla aşınmasından meydana gelen ilginç doğal şekilleriyle “Unesco Dünya Mirası listesine” haklı olarak girmiş bir bölgemiz. Bu manzarayı gündoğumunun işlk ışıkları ile görmenin en iyi yolu olan balon turunu alan misafirlerimiz büyülenmiş şekilde otel döndükten sonra gezimize başlıyoruz. İlk durağımız Göreme açıkhava müzesi… Hristiyanlığın en eski kliselerinin, manastırların olduğu açık müzede görülecek çok şey var. Önemli kliseleri hep birlikte gezip açıkladıktan sonra serbest zaman verip 2 saat gibi bir sürede tamamlıyoruz. UçHisar kalesi, Paşabağ, Derbent, Panaromik görüntüler den oluşan duraklarda en iyi manzaralları makinelerde ölümsezliştirip bölgenin meşhur testi kebaplarından oluşan öğle yemeğimizi yerel bir restoran da alıp bence en ilginç durağa gidiyoruz, “yeraltı şehri”. Bölgede 36 dan fazla keşfedilmiş yeraltı şehri mevcut ama daha bulunmamış çok fazla şehir olduğu biliniyor. En büyüğü olan Kaymaklı yer altı şehri tam 9 katlı, ve binlerce kişinin yaşamasına elverişli, içinde mutfakdan, kliseye, hayvanlar için ahırlar dan havalandırma tünellerine kadar o kadar ilginç şeyler varki dünyanın başka yerinde böyle bir şey görmek mümkün değil. Tabii kapalı yer(klastrofobi) fobisi olanlar için uyarılarımızı başdan yapıyoruz.
Gezilerde tek amacımız tarih anlatmak değil, bölgenin ve ülkenin kültürel özelliklerini göstermek de gezinin amaçlarından biri. Kapadokya bölgesi bu anlamda çok şanslı çünkü çok eski çağlardan beri yapılan çanak çömlekcilik hala önemli geçim kaynaklarından biri. Erkekler çömlek yaparken kadınlarda küçük yaşlarından itibaren halı dokumaya başlayarak 3000 yıllık geleneği devam ettiriyorlar. Bu sanatların nasıl yapıldığını da gösterdikten sonra, gözümüz beynimiz dolmuş mutlu bir şekilde günü tamamlayıp otelimize geri dönüyoruz.
Kapadokya ya gelip de yaşamadan gidilmeyecek yerlerden biri de Türk gecesi… sınırsız yerel şarapları tadarken yüzlerce yıllık folklor dansları, geleneksel kına gecesi ni yaşayıp merakla dansözün çıkmasını bekliyoruz.
Gecenin son süprizi kıvrak dansözü de seyrettikden sonra otelimize dönüp bu yorucu ama bir o kadar keyifli günün yorgunluğunu atmak için odalarımıza çekiliyoruz.
Ertesi gün sabah erkenden tuzgölü üzerinden 2.5 saat lik bir yolculukla Türkiye nin kalbinde yol almaya devam ediyoruz. Modern Türkiye Cumhuriyetinin başkenti Ankara 8 milyon nüfusu ile İstanbuldan sonra 2.büyük şehrimiz. Buradaki ilk durağımız Türkiye cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün anıt mezarı olan anıtkabir. Büyük önderin kişiliğini yansıtan özel eşyaları, kurtuluş savaşını canladıran müzeyi gezip büyük insanı sevgi, saygı ve minnetle tekrar anıyoruz.
Anadolu medeniyetleri müzesi kalenin tam da dibinde bu topraklarda yaşamış medeniyetlerin izlerini barındıran çok çok önemli bir müze. Orta Anadolu da İ.Ö20.yy dan 13.yy a kadar büyük bir medeniyet kurmuş olan Hitilerden gelen orjinal parçalar insanı o dönemlere götürüp bu kadar detaylı eserleri o teknoloji ile nasıl yaptıklarına hayran kalıyor insan.
Öğle yemeğimizi yere bir restoran da Ankara manzarası ile yiyip havaalnına doğru yola çıkıyoruz. 45 dakikalık bir uçak yolculuğundan sonra akşam saat lerinde İstanbul da oluyoruz ve direkt otelimize yerleşiyoruz.
Artık son gündeyiz, İstanbul da gidilecek, yapılacak çok şey var ama 2 günde ancak en önemli yerelre gidebiliyoruz. Bu son günde sabah otelden çıkışımızı yapıp boğaz turu için özel teknemize biniyoruz. Avrupa ve Asya yı birbirine bağlayan, 30km uzunluğundaki Boğaz da tekne turunun çok özel bir anlamı var çünkü iki kıta arasında muhteşem manzaralı bir yolculuk.
boğaz Gidiş yönünde Avrupa kıyısı boyunca Dolmabahçe ve Çırağan sarayını, en ünlü oteller ve gece klüpleri görüp, Boğaz köprüsü altından geçip Rumeli Hisarından dönüşe geçiyoruz. Asya kıyılarında milyon dolarlık yalıları, restoranları ve yazlık sarayı görüp uzakdan kızkulesine el sallayarak Dolmabahçe sarayı önünde teknemizden iniyoruz.
Dolmabahçe sarayı bizi İtalyan saat kulesi ile ve ihtişamlı kapısıyla karşılıyor bizi.
1856 yılında tamamlanan sarayı sultan Abdülmecid yaptırmış. Eskiden bahçe olarak kullanılan alan boğazın doldurulmasıyla oluşturulmuş. Osmanlının zor zamanlarında olmasına rağmen eski gücünü göstermek için büyük borçlar alınarak yapılmış Barok – Rokoko tarzında inşa edilmiş. Mimar ları meşhur Ermeni Balyan ailesi her detayı düşünmüş. 285 oda, 44 salon , 68 tuvalet ve 6 hamamı ile selamlık ve haremlik bölümleri ni gezmek için mutlaka rehbere ihtiyacınız var. 600 adet tablonun sergilendiği, 260 kristal şamdanın aydınlattığı, 400 el yapımı halının bulunduğu sarayda görülecekdaha bir çok detay var.
6.yy dan kalma en büyük su sarnıçlarından biri olan Yerebatan sarayını da görmeyi ihmal etmiyoruz.
Yerel bir restoran da öğle yemeğinden sonra artık eve dönüş yoluna yani havaalanına çeviriyoruz direksiyonumuzu. Yaklaşık 9 günde güzel çok şey paylaştığımız grubumuzda yeni dostluklar kurarak biraz da hüzünlenerek tekrar görüşmek üzere dilekleri ile vedalaşıyoruz.
9 günlük bu turda mümkün olduğunca en önemli yerleri göstermeye çalışıyoruz ama Türkiye de o kadar zengin bir tarih ve kültür varki bu gezi size sadece bir fikir verebilir. Herkesin ilgi alanına göre farklı turlar düzenleniyor yada daha uzun zamanınız varsa bu programa ek olarak Didiyma, Miletus, Antalya, Perge, Hattusas da eklenerek 15 günlük bir program hazırlanabilir.
Ayrıca inanç turizmine yönelik, 7 kliseler, Tarsus, Hatay, Nemrut gibi önemli inanç merkezleri için de ayrıca özel programlar hazırlanıyor.