Viyana – Prag

Ucuz uçak bileti ve hazır vize olunca tarih derslerinde hep okuduğumuz Viyana kapılarını görelim dedik. 6 günlük gezi de Viyana ve Prag şehirlerini görmek için yeterliydi.

Metro ile Westbahnhof istasyonuna yakın Hostel Ruthensteiner’e yerleştikden sonra 2 günlük ulaşım kartımızı da alıp şehir merkezini keşfe çıktık. Opera binası, müze bölgesi ve merkezi 2-3 saat içinde keşfedip yarın için kafamda bir plan yapmıştım.

İlk durağımız 1365 yılında yapılmış Viyana nın sembollerinden olan St.Stephan klisesini gezip yakınlardaki Mozart’ın evine gittik ama saat 10 da açılacağı için öncelikle uzağı yakın etmek için Belvedere sarayına yollandık. Metro dan sonra 20dakikalık bir yürüyüşle ancak gidebildik, bieltleri alıp önce aşağıdaki sarayı gezdik. Çok ilgi çekici değildi ama görmeden olmaz, yukarı saray asıl görülmesi gereken yer. Sarayın büyük bahçesine girmek serbest ve sabah koşusu yapan yada oturup keyif yapan insanları görmek mümkün.

Saray da en önemli eserlerin sergilendiğini duymuştum buna ek olarak bizim şansımıza en ünlü ressamları Gustav Klimt’in 150. Doğum yıldönümü nedeniyle en ünlü eserlerini orjinali bu saray da ve ben ünlü “kiss” eseri de dahil hepsinin orjinalini gördüm…

Şehir merkezine geri dönüp Mozart’ın evi ne yani müzesine gittik. Aslında 2. Kat da yaşamış olmasına rağmen bütün binayı Mozart’ın özel eşyaları ile donatıp sergilemişler.

Ana caddelerden yürüyoruz, öğle molası vermenin vakti geldi. Hafifi bir şeyler atıştırıp opera binasına gitmek için 10 dakika yürümek yeterli. Orada her şey birbirine çok yakın yürüme mesafesinde. Opera binasının çevresinde uzun pelerinleriyle akşam konser biletleri satmaya çalışan insanlar var. Bir tanesi biraz Türkçe bile biliyor kosova dan gelmiş.

O akşam opera binasındaki gösteri Carmen, ama biletler zaten tükenmiş sadece ayakda alıyorlar. Bunda kural da 8 de başlayacak gösteri için insanlar 5 gibi sıraya giriyorlar ve ne kadar erken sırada olursan o kadar çok şansın var yada sana gelene kadar sayı da dolabilir. Çünkü bu 5€ luk biletlere sanat okulu öğrencileri çok rağbet ediyor, bizim için bu soğukda Carmen seyretmek den daha önceliklerimiz var deyip yolumuza devam ediyoruz. Saat 3 gibi sıraya girip herkesle birlikte opera turuna katılıyoruz. Oldukça kalabalık ve 4 dilde tur var, en kalabalık grup İngilizce ve Japonca.

Müzeler bölgesinde Hofburg sarayında Efes müzesi ni görünce heyecanlandım. Efes antik şehrini gezerken hep söylediğimiz şey oranın 150 yıldır Avusturyalılar tarafındna kazı yapıldığını ve bir çok eserinn kaçırıldığını söyler dururduk. Şimdi bunu gözlerimle görmek ilginç oldu, Efes Artemisi taa Viyana da sergileniyor. Aslında bir avuntu olarak böyle bir yerde efes in dolayısıyla Türkiye nin reklamının yapılması da avantaj olarak düşünülebilir. Sarayın önündeki at arabaları da turistlerin hizmetinde ve müşteri bekliyor.

Akşama doğru parlemento binası ve paten yapan insanların arasında dolaşıp küçük bir mola verdikten sonra hava iyice kararmış ve yorulmuştuk, evin yolunu tutmanın vakti gelmişti.

Hava biraz serin ama yine de yazın çok kalabalık bir ortam dan daha iyi bir zaman buraları dolaşmak için.

Ertesi gün Schönbrunn sarayına gidip öğlene kadar gezdik. Tuna nehri kıyısındaki sarayın bahçesi çok büyük ve insanlar piknik yapmaya ve spor yapmaya geliyorlar. En sevilen prenses “Sisi” büyük bir pazarlama sebebi olmuş. Sarayın içi ve dekorasyon,i resimler gerçekden etkileyici.

Viyana dan sonraki durağımız Prag’a gitmenin en ucuz yolu otobüs. Eurolines.de web sayfasından yada kaldığınız otel lerden rezervasyonu yapmanız mümkün ama ben garanti olsun diye 1 gün önceden gidip Erdberg istasyonundaki merkezden biletleri aldım. Gidiş dönüş 38€, bu fiyat trenle 62€ üstelik zaman olarak da aynı yani 4 saat de Prag da oluyorsunuz. 13.30 daki otobüsümüze bindik ve saat 18.00 gibi Muzeum istasyonuna yakın eski şehrin tam merkezindeki Prag square hosteli kolay ca bulup 2 kişilik odamıza yerleştik.

Avrupa da seyahat etmenin iyi bir tarafı kaldığınzı yerlerin hostel de olsa belli temizlik standardına sahip olması, 2-3 günlük ekonomik bir gezi yapacaksanız gönül rahatlığıyla hostel de kalabilirsiniz. Merkezdeki otellerin oldukça pahalı olduğunu düşünürsek hostel iyi bir tercih oluyor benim için.

Eşyaları yerleştirdikten sonra genel bir fikir edinmek için dolaştık ve ertesi günün planını kafamda oturdum ve akşam yemeği için güzel bir restoranda pizza ve orbalarımızla ev yapımı şaraplar iyi geldi. Üstelik çok hoş bir Bulgar göçmeni garsonumuz la da Türkçe konuşmak hoş olduç. Prag da az çok Türkçe bilen bir sürü satıcıya rastladık, havanın da soğuk olması nedeniyle saat 10 gibi sıcak odamıza gidip derin uykuya daldık.

Ertesi gün saat 9 da meydandaki meşhur saatin dibinde herkes gibi saat den çıkacak 12 aziz in selamını ve saati görmek için bekledik. Bu gün hava biraz yağmurlu şubat da normal tabii. Saat kulesine çıkıp şehri tepeden kuşbakışı seyredip herşeyi tepeden görmek iyi olur diye düşünüdm ve gerçekten panaromik görünüm şehir hakkında daha güzel oturuyor insanın kafasında. Sonraki ilk güzergahımız şehrin en eski 500m uzunluğunda 30 adet heykelin olduğu Charles köprüsü. Yağmur etkili olduğu için çok keyfine varamadık ve devamında St.Nicholas klisesinin önünden geçip kaleye doğru yürüdük. Bu arada katedrallerde genelde giriş paralı, buradaki katedrale sadece kapıdan bakmakla yetindik.

Şehir kalesi daha yüksek de ve ciddi anlamda kar yağmaya başladı. Kalenin hepsini gezmek istiyorsanız 350kron ama önemli 4 yeri kapsayan (St.Vitus kathadrali, old royal palace, golden, summer palacelane) biletin fiyatı 250kr, bizim için yeterliydi görmek istediğimiz her yeri gördük.

Kaleyi gezmeyi bitirdiğimiz de kar yağışıda bitmişdi, aşağıda sıcak bir cafe de kahve molası verdikten sonra şehir merkezine tekrar yüüdük bu arada güneş de parlamaya başlamıştı. Charles köprüsünde ki manzarada çok daha güzel olmuş özellikle nehrin üstündeki bulutların görüntüsü güzel fotoğraflar çekmemiz için uygun ortamı vermişdi.

Bir şehri anlamaın ve hissetmenin en güzel yolu yürümek ve hislerini takip ederek ara sokalarda dolaşmak, ben de hislerime ve yön duyguma güvenip ara geldiğimzi güzergahın dışında ki sokakalra daldım ve müzeleri ve bir çok eski binaları görerek sonunda saat kulesinin meydanına çıktık. Sabah ki tenhalık gitmiş, meydan canlanmış, seyyar satıcılarla öğle saatinin açlışını yatıştırmaya ve yerel lezzetleri tatmaya gelmiş bir çok insana biz de katıldık. Simit gibi kömürün üstünde yaptıkları haifif tatlı simit den aldık ama doğrusu içi biraz hamur olduğu için pek beğenmedim. Tezgahlarda bütün gün dönerek kızaran domuz etine biz rağbet etmedik ama çevrede talibi çok du.

Bir gece önce opera ya giren insanları gördüğümüz opera binasındna geçip etkileyici ulusal müze binasına gittik ama kapı duvar. Bina da restorasyon olduğu için kapalı ve yan binada geçici olarak sergileniyor. Teknoloji müzesi diye bilet satıyorlar ama hiç etkileyici gelmedi bize, tabiiki ilk lens in 1960 larda bulunduğunu ve başka bir çok keşfin bu ülkeden çıktığını görmek ilginç di ama benim beklentim diğer müzeler gibi daha eski kültürel şeyleri görmek olduğu için biraz hayal kırıklığı oldu. Neyse bu da böyle olsun …

Bütün gün dolaşmak iyi geldi ama neredeyse şehrin her yerini gördük bile. Otele gidip biraz dinlenmek iyi gelir, 2-3 saat ısınıp dinlendikten sonra yemek için dışarı çıktık. Yemekden sonra bir bara gidip ingiltere deyken sevdiğim cider ları da içip döndük sıcak odamıza.

Prag da akşam 6 ya kadar vaktimiz var, Pazar günü ziyarete kapalı olduğu için göremediğimiz kathedrali ve askerlerin nöbet değişimini görmek için tekrar kaleye gitdik. Hava daha güzel ve kaleyi birde yağışsız bir zamanda gezmenin keyfini de çıkartarak tekrar bildiğimiz merkeze döndük. Hala vaktimiz var, Optümum alışveriş merkezini görünce biraz modern tarafını görelim diye daldık. Fiyatlar Türkiye ye göre pahalı ve seçenek açısından İstanbul dan zengin bir şehir yok bence. Kahvelerimizi içip vakit geçirdikten sonra otele dönüp saat 5 olmasını beklerken ben çıkıp şehrin gitmediğimiz tarafında 1 saat yürüdüm. Prag 4 bölgeye ayrılmış bir şehir ve bizim kaldığımız ve turistlerin gezdiği yerler genelde eski şehir denen bölge. Saat 5 de çıkıp rahat rahat otobüsümüze yerleştik.

Viyana da yolumuzu bulmak zaten kolay ve daha önce kaldığımız hostel de odamız hazırdı zaten vakitlice yatıp dinlendik. Son orta Avrupa gezi günümüzde kahvaltı ve marketden aldığımzı ufak tefek hediyelerle zamanı doldurup vakitlice havaalanına gitdik ve yağmurlu İstanbul’umuza geri döndüğümüzde akşam olmuştu bile.